Medya medyanın kurdudur
Bizim “e-şerefsiz” dediğimiz, müstear isimle ona buna küfür kıyamet saldırıp, bilgi paylaşımında muazzam bir yer tutan, adam gibi blog yazarları ve portal yöneticilerini, internet gezginlerini de töhmet altında bırakan “Sosyopatları”, “Vahşi liberalizmin” eğlenceli, “Fırlama” çocukları gibi görüp “Soyut özgürlükler” adına görmezden geldiğimiz için mi, şimdi yarattığımız gremlinvari minik canavarlarla savaşmak zorunda kalıyoruz dersiniz?... “Ürettiğimiz ve bütün hakları bize ait olan; haber, yorum, köşe yazısı, fotoğraf, karikatür, grafik, çizgi ve sayfa dizaynı gibi materyallerin hiçbir şekil ve hacimde kullanılmasına izin vermeyeceğiz. 1 Ekim 2012 tarihinden itibaren, hiçbir televizyon kanalı, internet sitesi ve haber portalı aşağıda imzası bulunan gazetelerin içeriklerini kaynak göstererek dahi kullanamayacaklardır”…
Bu alıntı bir deklarasyondan… Türk ulusal basının yüzde 95’ini temsil ettiği iddia edilen 20 gazetenin genel yayın yönetmeninin biraraya gelerek geçen ay kaleme aldıkları ve gazetelerinde tam sayfa olarak yayınladıkları bir ilanın içinden bir paragraf. Konuyu daha iyi kavramak adına bir de Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak Bey’in 3 Kasım’da köşesinde yazdıklarına özetle göz atalım: “Elektronik medya dediğimiz kesimde bazı siteler ya da mecralar ve bazı TV ile radyolar, gazetelerin haberlerini, fotoğraflarını, yorumlarını, manşetlerini, karikatürlerini, röportajlarını fütursuzca, hatta ahlaksızca çalıyor. Zerrece izin alma ihtiyacı duymadan. O elektronik hırsızlar hem emeğimizi sömürüyor hem de sermayemizi tırtıklıyor. Bir yazımda ‘kısacası’ değinmiştim, ‘Biz çalışıyor üretiyor, para harcıyoruz, ekmeği pijamalı gazeteciler yiyor. Bakalım bu hırsızlığa nasıl ve ne zaman dur denecek?’ …
Bu ortak uyarıya rağmen emeğimi çalmaya devam eden çıkarsa, o hırsızları isimleriyle teşhir edeceğim. Onları ‘emek yüzsüzleri’, ‘haber gangsterleri’ ilan edeceğim. Ve kesin sonuç alıncaya kadar mücadelemi sürdüreceğim.” Medyanın aldığı bu kararı destekleyen bazı veriler de var. Son 5 yılın tirajlarını karşılaştırdığınız zaman yazılı medyada ciddi düşüşleri, buna bağlı olarak reklam ve satış gelirlerindeki azalmaları gözlemlemek mümkün. Kapitalizmin temel taşlarından biri olan ve marka yönetiminin ilk adımını teşkil eden Fikri Mülkiyet Hakları meselesine “geleneksel” medya sahip çıkıyor.
Benim de şahsen dergi yöneticiliği dönemimde bizzat içinde bulunduğum yerleşik alışkanlıkların sonucu olarak yıllarca fotoğrafları yabancı dergilerden kesip kesip kullanmamız, “iktibas” odaklı gazetecilik ve dergicilik yapıp yurtdışı muhabir istihdam etme maliyetinden kurtulmayı bir refleks haline getirişimiz, bu sahiplenmeyi biraz geciktirmiş olmalı. Bu süre içinde internet ortamında “sınırsız sorumsuzluğu” savunan “pijamalı gazeteci” ve “klavye şövalyelerine” bizzat kendi bünyemizde kucağımızı açmamız da bu durumun oluşmasını hızlandırmış mıdır acaba?.. Bizim “e-şerefsiz” dediğimiz, müstear isimle ona buna küfür kıyamet saldırıp, bilgi paylaşımında muazzam bir yer tutan, adam gibi blog yazarları ve portal yöneticilerini, internet gezginlerini de töhmet altında bırakan “sosyopatları”, “vahşi liberalizmin” eğlenceli, “fırlama” çocukları gibi görüp “soyut özgürlükler” adına görmezden geldiğimiz için mi, şimdi yarattığımız gremlinvari minik canavarlarla savaşmak zorunda kalıyoruz dersiniz? Ya da portallarına banner vermeyen firmalara Twitter ve benzeri sosyal medya ortamlarında saldırıp, garip bir şantaj ortamı yaratılmasına ses çıkarmayışımız da rol oynamış olabilir mi, gelinen noktada? Medya genel yayın yönetmenleri önemli bir tartışmanın kapılarını aralamış oldular. Ne kadar başarılı olacaklarını göreceğiz. İletişimciler de açılan konkurlara deliler gibi hazırlanıp yaratıcı öneriler sunmuyorlar mı? Ne oluyor sonra bu yaratıcı öneriler?
Sunum yapılan şirketin keyfine göre, isteyen istediği gibi yaratıcı fikirleri istedikleri kadar kullanmıyor mu? Medya sadece kendiyle ilgili değil tüm alanlardaki fikri mülkiyet haklarına sahip çıkarsa belki bu kaostan bir çıkış yolu bulunabilir. Kayıtlı kurallı, yasal, bireysel hak ve özgürlüklerin korunduğu, körün tuttuğunu öpmediği, Fikri Mülkiyet Hakları kadar insanların itibar ve haysiyetlerinin de korunduğu, gri alanların mümkün olduğu kadar daraltıldığı ortamları savunanları, “faşistlik” ve “tutuculukla” eleştirenlere destek vermemekle de işe başlayabiliriz mesela… Zor bir yol. İyiler, doğrular kazanırsa tarih bitermiş… Bitmeyeceğine göre bu hak hukuk savaşının uzun vadede kazanılabileceği hususunda iyimser olmak zor. Korsan müzik ve video konusunda verilen savaşa bakın… Gelecek hakkında bir fikir edinebilirsiniz. İnsan kendi kurdunu yaratırken (homo homini lipus) ne yazık ki, gelişimin şehvetine kapılıp kurtlarıyla nasıl başa çıkılacağını düşünemez hale geliyor. Bu nedenle bize düşen, bu yoldaki her türlü düşünce ve eylem kırıntısını sonuna kadar desteklemek olmalı.
Bu alıntı bir deklarasyondan… Türk ulusal basının yüzde 95’ini temsil ettiği iddia edilen 20 gazetenin genel yayın yönetmeninin biraraya gelerek geçen ay kaleme aldıkları ve gazetelerinde tam sayfa olarak yayınladıkları bir ilanın içinden bir paragraf. Konuyu daha iyi kavramak adına bir de Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak Bey’in 3 Kasım’da köşesinde yazdıklarına özetle göz atalım: “Elektronik medya dediğimiz kesimde bazı siteler ya da mecralar ve bazı TV ile radyolar, gazetelerin haberlerini, fotoğraflarını, yorumlarını, manşetlerini, karikatürlerini, röportajlarını fütursuzca, hatta ahlaksızca çalıyor. Zerrece izin alma ihtiyacı duymadan. O elektronik hırsızlar hem emeğimizi sömürüyor hem de sermayemizi tırtıklıyor. Bir yazımda ‘kısacası’ değinmiştim, ‘Biz çalışıyor üretiyor, para harcıyoruz, ekmeği pijamalı gazeteciler yiyor. Bakalım bu hırsızlığa nasıl ve ne zaman dur denecek?’ …
Bu ortak uyarıya rağmen emeğimi çalmaya devam eden çıkarsa, o hırsızları isimleriyle teşhir edeceğim. Onları ‘emek yüzsüzleri’, ‘haber gangsterleri’ ilan edeceğim. Ve kesin sonuç alıncaya kadar mücadelemi sürdüreceğim.” Medyanın aldığı bu kararı destekleyen bazı veriler de var. Son 5 yılın tirajlarını karşılaştırdığınız zaman yazılı medyada ciddi düşüşleri, buna bağlı olarak reklam ve satış gelirlerindeki azalmaları gözlemlemek mümkün. Kapitalizmin temel taşlarından biri olan ve marka yönetiminin ilk adımını teşkil eden Fikri Mülkiyet Hakları meselesine “geleneksel” medya sahip çıkıyor.
Benim de şahsen dergi yöneticiliği dönemimde bizzat içinde bulunduğum yerleşik alışkanlıkların sonucu olarak yıllarca fotoğrafları yabancı dergilerden kesip kesip kullanmamız, “iktibas” odaklı gazetecilik ve dergicilik yapıp yurtdışı muhabir istihdam etme maliyetinden kurtulmayı bir refleks haline getirişimiz, bu sahiplenmeyi biraz geciktirmiş olmalı. Bu süre içinde internet ortamında “sınırsız sorumsuzluğu” savunan “pijamalı gazeteci” ve “klavye şövalyelerine” bizzat kendi bünyemizde kucağımızı açmamız da bu durumun oluşmasını hızlandırmış mıdır acaba?.. Bizim “e-şerefsiz” dediğimiz, müstear isimle ona buna küfür kıyamet saldırıp, bilgi paylaşımında muazzam bir yer tutan, adam gibi blog yazarları ve portal yöneticilerini, internet gezginlerini de töhmet altında bırakan “sosyopatları”, “vahşi liberalizmin” eğlenceli, “fırlama” çocukları gibi görüp “soyut özgürlükler” adına görmezden geldiğimiz için mi, şimdi yarattığımız gremlinvari minik canavarlarla savaşmak zorunda kalıyoruz dersiniz? Ya da portallarına banner vermeyen firmalara Twitter ve benzeri sosyal medya ortamlarında saldırıp, garip bir şantaj ortamı yaratılmasına ses çıkarmayışımız da rol oynamış olabilir mi, gelinen noktada? Medya genel yayın yönetmenleri önemli bir tartışmanın kapılarını aralamış oldular. Ne kadar başarılı olacaklarını göreceğiz. İletişimciler de açılan konkurlara deliler gibi hazırlanıp yaratıcı öneriler sunmuyorlar mı? Ne oluyor sonra bu yaratıcı öneriler?
Sunum yapılan şirketin keyfine göre, isteyen istediği gibi yaratıcı fikirleri istedikleri kadar kullanmıyor mu? Medya sadece kendiyle ilgili değil tüm alanlardaki fikri mülkiyet haklarına sahip çıkarsa belki bu kaostan bir çıkış yolu bulunabilir. Kayıtlı kurallı, yasal, bireysel hak ve özgürlüklerin korunduğu, körün tuttuğunu öpmediği, Fikri Mülkiyet Hakları kadar insanların itibar ve haysiyetlerinin de korunduğu, gri alanların mümkün olduğu kadar daraltıldığı ortamları savunanları, “faşistlik” ve “tutuculukla” eleştirenlere destek vermemekle de işe başlayabiliriz mesela… Zor bir yol. İyiler, doğrular kazanırsa tarih bitermiş… Bitmeyeceğine göre bu hak hukuk savaşının uzun vadede kazanılabileceği hususunda iyimser olmak zor. Korsan müzik ve video konusunda verilen savaşa bakın… Gelecek hakkında bir fikir edinebilirsiniz. İnsan kendi kurdunu yaratırken (homo homini lipus) ne yazık ki, gelişimin şehvetine kapılıp kurtlarıyla nasıl başa çıkılacağını düşünemez hale geliyor. Bu nedenle bize düşen, bu yoldaki her türlü düşünce ve eylem kırıntısını sonuna kadar desteklemek olmalı.