Önce "fikir" sonra "yaratıcı fikir"...
erimod yeni bir reklam ajansı ile çalışmaya karar verdi. Bir arayış sürecinden sonra Alameti Farika ve onun yaratıcı patronu Serdar Erener ile anlaşmaya vardı.
Eski ajansından memnun değil miydi?
Hayır, memnundu. Uzun yıllardır hizmet alıyorlardı. Çok başarılı işlere birlikte imza atmışlardı. Deri cekette neredeyse pazarın tek başına öncüsü olan Derimod markasının güçlenerek yoluna devam etmesinde eski ajansın katma değeri büyüktü
Ancak Derimod markasının yöneticileri, Başkan Ümit Zaim ve Başkan Yardımcısı Sedef Orman buna rağmen yeni bir reklam ajansıyla yola devam etme kararı aldılar.
Peki, neden?
Süreci yakından izlemiş biri olarak sektörle paylaşmakta yarar var. İki ders çıkarılsa yararlıdır.
1. Reklam olsun, halkla ilişkiler olsun bir hizmet ajansından yıllarca hizmet aldıktan sonra, ajansın yenisiyle değiştirilmesi; akıl dışı ve yanlış bir şey değildir. Bu, nadir olarak rastlanan bir olay da değildir. Biz yollarımız ayrıldığında IBM'e 11 yıldır hizmet veriyorduk. Anında belki değil ama, yıllar sonra geri dönüp değerlendirdiğimizde, bu kararın her iki taraf için de çok yerinde olduğunu tespit ettik. Nedenini aşağıdaki maddelerde bulmak mümkün...
2. Uzun süre hizmet alınan bir ajanstan ayrılmak için, ille de o ajansın kötü hizmet üretmeye başlamış olması gerekmez. Uzun süren birlikteliklerde (belki de her türünde) zaman içinde "işletme körlüğü" oluşabilir. Bu "körlüğün" meydana gelebileceğini önceden kestirip, engellemek üzere uygulanabilecek bir dizi taktik vardır. Ancak her şey her zaman kitaba uymak durumunda değildir.
3. Ajans değişikliklerine bazen de iletişim işlerinden sorumlu yeni bir profesyonel (örneğin iletişim direktörü veya pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısı) işe başladığında rastlanır. "Yeni profesyonel" kendini göstermek durumundadır. "Kısa zamanda göstermek" için de en kolay ve etkili araç, hemen bir konkur açıp patronla ya da üst yönetimle direkt teması olamayan, kolay "ufalanacak" bir ajansla yola devam etmektir. Bu arada konkur yapmanın bu işlerden anlamamanın en tipik kanıtı olduğunu da unutur; çünkü işi ‘bilen' kişi, neyi kimi seçeceğini de bilir. En fazlası iki üç kuruluşla derinlemesine görüşme yapıp karar verir. Zaim'le Orman da böyle yaptılar zaten...
4. Yeni ajansta onları en çok etkileyen şey, Serdar Erener'in olayın üzerine mal bulmuş mağribi gibi atlamamasıydı. Bazılarına "numara" gibi gelebilecek "Bakalım size "layıkıyla" hizmet verebilecek miyiz; olayı bir inceleyelim" diye balıkçı deyişiyle kendilerine ve potansiyel müşteriye "kalama" vermeleri, "özel müşteri" yönetimi üzerine tespit edilmiş kuramlara da uyuyordu (Bkz. Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir, Remzi Kitabevi, 2010)
5. İlk görüşmede hemen bir yaratıcı çözümleme sunmaya kalkışmamış olmalarından da çok etkilenmiş Ümit Zaim. Üç alanla ilgili derinlemesine bilgi ile çıkmışlar karşılarına: a. Genel anlamda moda özel olarak da Türkiye'deki sektörle ilgili bilgi; b. Derimod'la ilgili bilgi ve nihayet 3. Ümit Zaim'in ve Sedef Orman'ın görüşleriyle ilgili bilgi. Hem de sade ‘Google'lama şeklinde yapılmış sıradan bir araştırma sonucu üstünkörü elde edilmiş bilgilerle değil. Görselleriyle falan, dünyada ne olup bittiğiyle gelmişlerdi karşılarına. Amatör bir kamera alıp en yakın alışveriş merkezine kendilerini attıktan sonra mikrofonu 5-10 kişiye uzatarak yapılmış ‘video anketlere' tevessül etmemişlerdi. Adam gibi ‘bilgi birikimi' ve ‘fikir'le çıkmışlardı karşılarına... Yaratıcı fikir sonraki işti. Önce yaratıcı fikrin zeminini sunmuşlardı. Ne 60 slaytlı Powerpoint sunum, ne uyduruk pilot reklam filmi, ne de kampanyanın tamamı... Belki bir ‘laf', yalın bir cıngıl, fakat sapasağlam bir fikir...
Dudak bükenleri duyar gibiyim: "Ne var bunda? Hepimiz aynısını yaparız!.."
Tamam o zaman! Sorun yok! Sizin için ne iyi.
Ben bunda ‘bir şey olduğu' için yazmadım bu örneği. ‘Bir şey olmadığı' için yazdım... Neyin ‘olmadığını' da siz arayıp bulun.
Böyle ‘tufaya' da düşülür mü?
Fotoğraf çok hoş... Ahmet San ve Jean-Claude Van Damme bir özel jetin rahat koltuklarına kurulmuşlar. Salaklar anlamaz diye arka planda pilot kabinin kapıları açık bırakılmış. Uzaktan uçağın kokpiti ve hafif amorstan pilot gözüküyor. Hürriyet'teki büyükçe ikinci sayfa haberinin başlığı şu: "Van Damme bile geldi Tarkan cevap vermedi"
Büyük organizasyonlara kalkışıp, bunların pek çoğundan kendine zarar vererek çıkmasıyla maruf, kendisindeki şeytan tüyü nedeniyle herkes tarafından bir şekilde sempati ve empatiyle karşılanan Ahmet San, bu sefer belki organizasyonla değil, haberin kendisiyle ayağına bir şarjör mermi boşaltmış. Nasıl mı? Gelin önce haberin tamamını okuyalım:
"Çeçenistan'ın Rusya yanlısı lideri Ramzan Kadirov'un 35'inci doğum günü, tam bir gövde gösterisine dönüştü. 45 katlı "Grozny City" gökdelenlerinin açılışının da yapıldığı geceye Hollywood yıldızları katıldı. Ünlü oyuncular Jean-Claude Van Damme ve Hilary Swank'in de bulunduğu doğum gününü, Türk organizatör Ahmet San organize etti."
"San, Türk ünlülerin geceye kaprisleri yüzünden katılmadığını söyledi: "Bu görkemli açılışta biraz da Türk tadı olmasını, Türk sanatçıların da katılmasını gerçekten çok istedim. Ancak kendileri zor karar verdikleri için, teklifimizi yanıtsız bıraktılar. Özellikle Tarkan'ın gelmesini istiyordum ama kendisinden üç hafta boyunca cevap alamadım. Sanatçılarımız maalesef dünya çapında ses getirecek bu tür organizasyonlar için zorluk çıkarıyorlar. Ya geç kalıyorlar ya da karşılığında ne alacaklarını soruyorlar. Halbuki bu görkem içinde Türk sanatçılarının da olması benim en büyük arzumdu. Önümüzdeki mayıs ayında yine Çeçenistan'da bir kültür merkezinin açılışını organize edeceğiz ve tüm dünyadan ünlüleri orada ağırlayacağız."
Oysa daha haberin ilk dört kelimesinden bizim aklı başında sanatçılarımızın olaya neden soğuk baktıkları anlaşılıyor: "Çeçenistan'ın Rusya yanlısı lideri"...
Türk toplumunda elde ettiğiniz popülaritenizi iki paralık etmenin daha kısa yolu yoktur herhalde. Gerçeği tam olarak bilemem. Ancak ülkemizdeki genel algılama şu değil mi: Müslümanları acımasızca doğrayan, İstanbul'a cinsel tercih ve fantezileri değişik Rus ajanlarını gönderip halkımızın en azından vicdanen desteklediği Çeçen militanları yol ortasında infaz ettiren Rusya ve onun kuklası Çeçen lider Ramzan Kadirov'u destekleyen her kimse, o da en az onlar kadar nefretimizi çekmeyi hak ederler.
Ahmet San buna rağmen Ramzan Kadirov'a hizmet verebilir. Dünya'da ekonomik kriz almış başını giderken, Afrika'da açlıktan yüzbinler ölürken, o bu işleri umursamayan insanlarla ABD'de çılgın partiler düzenleyebilir. "Ben profesyonelim, hizmet bedelimi kim öderse, işin arka, alt ve yan unsurlarını hiç tahlil etmeden, ona hizmet ederim" diyebilir... En azından susar, sesimizi çıkarmayız. "Kimler ne işler yapıyor... Mesela, insanlığa zarar veren nelerin reklamını yapıyor..." der otururuz...
Ahmet San susmuyor ama... İlle de o yaşgününü kendisinin düzenlemiş olduğunu bağıracak... Hem de "şecaat arz ederken sirkatin söyleyen merd-i kıpti" gibi, "Davet ettim bizimkiler itibar etmedi" diye yakınacak.
Bu ‘tufaya' ancak bizim Ahmet San gibi son derece saf ve naif, fakat son derece saf ve naif olduğunu farkında olmayan biri düşerdi.
Anadolu Sigorta yakışanı yapmalı
Reklamı ve ‘olayı' ilk kez radyo spotunda duydum. Tek kelimeyle harika...
Sokak röportajlarında insanlara sormuşlar: "Edirnekâri nedir"? İnsanlar bilememişler. Ben de bilmiyordum. Belki o kadar uzak ‘sallamalar' yapmazdım ama yine de tam olarak tutturamazdım... Birileri Edirne'nin eski adı, demişler; kimileri, "Sınır kapısı"; "Edirne'nin ciğer yemeği" diyenler de var, "Edirne'de bir mahalle" diyenler de... Böyle gidiyor tahminler... Oysa bin yıllık ahşap boyama sanatımızmış.
Edirnekâri... Birkaç ustası kalmış...
Anadolu Sigorta'nın "Bir Usta Bin Usta" projesinin tanıtımında kullandığı spotu gerçekten yürekleri sızlatacak duyarlılıkta. Keşke sokak röportajlarında oyuncuları kullanacaklarına gerçek çekimler yapsalarmış. Olsun yine de çok iyi ve etkili...
Ne yazık ki, projenin genel duyuruluşu için aynı şeyi söylemek zor. Bakın habere, sonra da sorun kendinize bunun ne kadarından haberdarsınız diye. Çünkü hedef kitle birebir sizsiniz:
"Anadolu Sigorta'nın 85. kuruluş yılında başlattığı sosyal sorumluluk projesi Bir Usta Bin Usta'nın, Trabzon'da eğitim gören Kazaziye ile Edirne'de eğitim gören Edirnekâri öğrencileri de mezun oldu."
"Anadolu'da kaybolan ya da kaybolmaya yüz tutan mesleklere olan ilgiyi artırmak ve bu meslekleri yeniden canlandırmak amacıyla, TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın teknik danışmanlığında yola çıkan Anadolu Sigorta, "Bir Usta Bin Usta Projesi'ni" ilk etapta beş şehirde başlattı."
"Anadolu Sigorta ile TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü arasında imzalanan protokole göre, Anadolu Sigorta, belirlenen illerde kaybolmaya yüz tutan mesleklerin yeniden canlanması için yürütülecek eğitim çalışmalarına kaynak sağlıyor."
"Her yıl belirlenecek 5 ilde, 3 ile 6 aylık dönemlerde 20-30 kişiye eğitim verilmesi planlanan projede, böylece yılda ortalama 100 kişi, geleneksel işkolları ile ilgili mesleki eğitim almış olacak. 10 yıllık bir süreçte tamamlanması planlanan projenin sonunda, 1.000 kişinin, yaklaşık 50 meslekte yetkinlik kazanması ve bu mesleklerin bulundukları illerde, sürdürebilir konuma ulaşması hedefleniyor."
Nasıl? Bence "Neredeyse mükemmel"... ‘Neredeyse', çünkü şu eksikleri tamamlasalar, çok iyi olur:
1. Edirnekâri'yi kendi web sitelerinde "Edirnekari" diye yazmışlar. Onlara birilerinin ‘Türkçe'de şapkalar kalktı' bilgisinin bir şehir efsanesi olduğunu söylemesi lazım. Türk dilinin tek resmi referansı Türk Dil Kurumu Büyük Sözlüğü'dür. Orada tabii ki "Edirnekâri" yazmaktadır.
2. Olayın TV belgeseli haline getirilmesi ve programlarda tartışılmasının sağlanması; olaya kamu vicdanı ve kamuoyunun katılımının sağlanması (engagement management) yerinde olur. Mutlaka yapmıyorlardır ya, gazete kupürlerinin sütun santim büyüklüğü ve daha da vahimi bunların "reklam eşdeğeri" ile hesaplanması hatasına düşmemek gerekir.
3. Projeye akademi dünyasının, devletin ve tüm diğer sosyal paydaşların dikkati çekilmeli. ‘Sözde, kuru destekleri' değil ‘aktif katılımları' sağlanmalı (Ödül, panel vb... ile projenin algılanma oranı artırılabilir)
4. Medyada bu projenin ‘yarı resmi taraftarları' oluşturulabilir.
5. Cumhurbaşkanı ve/veya eşi bu projeye mutlaka sahip çıkarlardı. Sanki aceleye gelmiş ve en önemli destek ihmal edilmiş.
Proje ve Anadolu Sigorta tüm bu yayılımı ve derinliği hak ediyorlar.
Eski ajansından memnun değil miydi?
Hayır, memnundu. Uzun yıllardır hizmet alıyorlardı. Çok başarılı işlere birlikte imza atmışlardı. Deri cekette neredeyse pazarın tek başına öncüsü olan Derimod markasının güçlenerek yoluna devam etmesinde eski ajansın katma değeri büyüktü
Ancak Derimod markasının yöneticileri, Başkan Ümit Zaim ve Başkan Yardımcısı Sedef Orman buna rağmen yeni bir reklam ajansıyla yola devam etme kararı aldılar.
Peki, neden?
Süreci yakından izlemiş biri olarak sektörle paylaşmakta yarar var. İki ders çıkarılsa yararlıdır.
1. Reklam olsun, halkla ilişkiler olsun bir hizmet ajansından yıllarca hizmet aldıktan sonra, ajansın yenisiyle değiştirilmesi; akıl dışı ve yanlış bir şey değildir. Bu, nadir olarak rastlanan bir olay da değildir. Biz yollarımız ayrıldığında IBM'e 11 yıldır hizmet veriyorduk. Anında belki değil ama, yıllar sonra geri dönüp değerlendirdiğimizde, bu kararın her iki taraf için de çok yerinde olduğunu tespit ettik. Nedenini aşağıdaki maddelerde bulmak mümkün...
2. Uzun süre hizmet alınan bir ajanstan ayrılmak için, ille de o ajansın kötü hizmet üretmeye başlamış olması gerekmez. Uzun süren birlikteliklerde (belki de her türünde) zaman içinde "işletme körlüğü" oluşabilir. Bu "körlüğün" meydana gelebileceğini önceden kestirip, engellemek üzere uygulanabilecek bir dizi taktik vardır. Ancak her şey her zaman kitaba uymak durumunda değildir.
3. Ajans değişikliklerine bazen de iletişim işlerinden sorumlu yeni bir profesyonel (örneğin iletişim direktörü veya pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısı) işe başladığında rastlanır. "Yeni profesyonel" kendini göstermek durumundadır. "Kısa zamanda göstermek" için de en kolay ve etkili araç, hemen bir konkur açıp patronla ya da üst yönetimle direkt teması olamayan, kolay "ufalanacak" bir ajansla yola devam etmektir. Bu arada konkur yapmanın bu işlerden anlamamanın en tipik kanıtı olduğunu da unutur; çünkü işi ‘bilen' kişi, neyi kimi seçeceğini de bilir. En fazlası iki üç kuruluşla derinlemesine görüşme yapıp karar verir. Zaim'le Orman da böyle yaptılar zaten...
4. Yeni ajansta onları en çok etkileyen şey, Serdar Erener'in olayın üzerine mal bulmuş mağribi gibi atlamamasıydı. Bazılarına "numara" gibi gelebilecek "Bakalım size "layıkıyla" hizmet verebilecek miyiz; olayı bir inceleyelim" diye balıkçı deyişiyle kendilerine ve potansiyel müşteriye "kalama" vermeleri, "özel müşteri" yönetimi üzerine tespit edilmiş kuramlara da uyuyordu (Bkz. Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir, Remzi Kitabevi, 2010)
5. İlk görüşmede hemen bir yaratıcı çözümleme sunmaya kalkışmamış olmalarından da çok etkilenmiş Ümit Zaim. Üç alanla ilgili derinlemesine bilgi ile çıkmışlar karşılarına: a. Genel anlamda moda özel olarak da Türkiye'deki sektörle ilgili bilgi; b. Derimod'la ilgili bilgi ve nihayet 3. Ümit Zaim'in ve Sedef Orman'ın görüşleriyle ilgili bilgi. Hem de sade ‘Google'lama şeklinde yapılmış sıradan bir araştırma sonucu üstünkörü elde edilmiş bilgilerle değil. Görselleriyle falan, dünyada ne olup bittiğiyle gelmişlerdi karşılarına. Amatör bir kamera alıp en yakın alışveriş merkezine kendilerini attıktan sonra mikrofonu 5-10 kişiye uzatarak yapılmış ‘video anketlere' tevessül etmemişlerdi. Adam gibi ‘bilgi birikimi' ve ‘fikir'le çıkmışlardı karşılarına... Yaratıcı fikir sonraki işti. Önce yaratıcı fikrin zeminini sunmuşlardı. Ne 60 slaytlı Powerpoint sunum, ne uyduruk pilot reklam filmi, ne de kampanyanın tamamı... Belki bir ‘laf', yalın bir cıngıl, fakat sapasağlam bir fikir...
Dudak bükenleri duyar gibiyim: "Ne var bunda? Hepimiz aynısını yaparız!.."
Tamam o zaman! Sorun yok! Sizin için ne iyi.
Ben bunda ‘bir şey olduğu' için yazmadım bu örneği. ‘Bir şey olmadığı' için yazdım... Neyin ‘olmadığını' da siz arayıp bulun.
Böyle ‘tufaya' da düşülür mü?
Fotoğraf çok hoş... Ahmet San ve Jean-Claude Van Damme bir özel jetin rahat koltuklarına kurulmuşlar. Salaklar anlamaz diye arka planda pilot kabinin kapıları açık bırakılmış. Uzaktan uçağın kokpiti ve hafif amorstan pilot gözüküyor. Hürriyet'teki büyükçe ikinci sayfa haberinin başlığı şu: "Van Damme bile geldi Tarkan cevap vermedi"
Büyük organizasyonlara kalkışıp, bunların pek çoğundan kendine zarar vererek çıkmasıyla maruf, kendisindeki şeytan tüyü nedeniyle herkes tarafından bir şekilde sempati ve empatiyle karşılanan Ahmet San, bu sefer belki organizasyonla değil, haberin kendisiyle ayağına bir şarjör mermi boşaltmış. Nasıl mı? Gelin önce haberin tamamını okuyalım:
"Çeçenistan'ın Rusya yanlısı lideri Ramzan Kadirov'un 35'inci doğum günü, tam bir gövde gösterisine dönüştü. 45 katlı "Grozny City" gökdelenlerinin açılışının da yapıldığı geceye Hollywood yıldızları katıldı. Ünlü oyuncular Jean-Claude Van Damme ve Hilary Swank'in de bulunduğu doğum gününü, Türk organizatör Ahmet San organize etti."
"San, Türk ünlülerin geceye kaprisleri yüzünden katılmadığını söyledi: "Bu görkemli açılışta biraz da Türk tadı olmasını, Türk sanatçıların da katılmasını gerçekten çok istedim. Ancak kendileri zor karar verdikleri için, teklifimizi yanıtsız bıraktılar. Özellikle Tarkan'ın gelmesini istiyordum ama kendisinden üç hafta boyunca cevap alamadım. Sanatçılarımız maalesef dünya çapında ses getirecek bu tür organizasyonlar için zorluk çıkarıyorlar. Ya geç kalıyorlar ya da karşılığında ne alacaklarını soruyorlar. Halbuki bu görkem içinde Türk sanatçılarının da olması benim en büyük arzumdu. Önümüzdeki mayıs ayında yine Çeçenistan'da bir kültür merkezinin açılışını organize edeceğiz ve tüm dünyadan ünlüleri orada ağırlayacağız."
Oysa daha haberin ilk dört kelimesinden bizim aklı başında sanatçılarımızın olaya neden soğuk baktıkları anlaşılıyor: "Çeçenistan'ın Rusya yanlısı lideri"...
Türk toplumunda elde ettiğiniz popülaritenizi iki paralık etmenin daha kısa yolu yoktur herhalde. Gerçeği tam olarak bilemem. Ancak ülkemizdeki genel algılama şu değil mi: Müslümanları acımasızca doğrayan, İstanbul'a cinsel tercih ve fantezileri değişik Rus ajanlarını gönderip halkımızın en azından vicdanen desteklediği Çeçen militanları yol ortasında infaz ettiren Rusya ve onun kuklası Çeçen lider Ramzan Kadirov'u destekleyen her kimse, o da en az onlar kadar nefretimizi çekmeyi hak ederler.
Ahmet San buna rağmen Ramzan Kadirov'a hizmet verebilir. Dünya'da ekonomik kriz almış başını giderken, Afrika'da açlıktan yüzbinler ölürken, o bu işleri umursamayan insanlarla ABD'de çılgın partiler düzenleyebilir. "Ben profesyonelim, hizmet bedelimi kim öderse, işin arka, alt ve yan unsurlarını hiç tahlil etmeden, ona hizmet ederim" diyebilir... En azından susar, sesimizi çıkarmayız. "Kimler ne işler yapıyor... Mesela, insanlığa zarar veren nelerin reklamını yapıyor..." der otururuz...
Ahmet San susmuyor ama... İlle de o yaşgününü kendisinin düzenlemiş olduğunu bağıracak... Hem de "şecaat arz ederken sirkatin söyleyen merd-i kıpti" gibi, "Davet ettim bizimkiler itibar etmedi" diye yakınacak.
Bu ‘tufaya' ancak bizim Ahmet San gibi son derece saf ve naif, fakat son derece saf ve naif olduğunu farkında olmayan biri düşerdi.
Anadolu Sigorta yakışanı yapmalı
Reklamı ve ‘olayı' ilk kez radyo spotunda duydum. Tek kelimeyle harika...
Sokak röportajlarında insanlara sormuşlar: "Edirnekâri nedir"? İnsanlar bilememişler. Ben de bilmiyordum. Belki o kadar uzak ‘sallamalar' yapmazdım ama yine de tam olarak tutturamazdım... Birileri Edirne'nin eski adı, demişler; kimileri, "Sınır kapısı"; "Edirne'nin ciğer yemeği" diyenler de var, "Edirne'de bir mahalle" diyenler de... Böyle gidiyor tahminler... Oysa bin yıllık ahşap boyama sanatımızmış.
Edirnekâri... Birkaç ustası kalmış...
Anadolu Sigorta'nın "Bir Usta Bin Usta" projesinin tanıtımında kullandığı spotu gerçekten yürekleri sızlatacak duyarlılıkta. Keşke sokak röportajlarında oyuncuları kullanacaklarına gerçek çekimler yapsalarmış. Olsun yine de çok iyi ve etkili...
Ne yazık ki, projenin genel duyuruluşu için aynı şeyi söylemek zor. Bakın habere, sonra da sorun kendinize bunun ne kadarından haberdarsınız diye. Çünkü hedef kitle birebir sizsiniz:
"Anadolu Sigorta'nın 85. kuruluş yılında başlattığı sosyal sorumluluk projesi Bir Usta Bin Usta'nın, Trabzon'da eğitim gören Kazaziye ile Edirne'de eğitim gören Edirnekâri öğrencileri de mezun oldu."
"Anadolu'da kaybolan ya da kaybolmaya yüz tutan mesleklere olan ilgiyi artırmak ve bu meslekleri yeniden canlandırmak amacıyla, TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın teknik danışmanlığında yola çıkan Anadolu Sigorta, "Bir Usta Bin Usta Projesi'ni" ilk etapta beş şehirde başlattı."
"Anadolu Sigorta ile TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü arasında imzalanan protokole göre, Anadolu Sigorta, belirlenen illerde kaybolmaya yüz tutan mesleklerin yeniden canlanması için yürütülecek eğitim çalışmalarına kaynak sağlıyor."
"Her yıl belirlenecek 5 ilde, 3 ile 6 aylık dönemlerde 20-30 kişiye eğitim verilmesi planlanan projede, böylece yılda ortalama 100 kişi, geleneksel işkolları ile ilgili mesleki eğitim almış olacak. 10 yıllık bir süreçte tamamlanması planlanan projenin sonunda, 1.000 kişinin, yaklaşık 50 meslekte yetkinlik kazanması ve bu mesleklerin bulundukları illerde, sürdürebilir konuma ulaşması hedefleniyor."
Nasıl? Bence "Neredeyse mükemmel"... ‘Neredeyse', çünkü şu eksikleri tamamlasalar, çok iyi olur:
1. Edirnekâri'yi kendi web sitelerinde "Edirnekari" diye yazmışlar. Onlara birilerinin ‘Türkçe'de şapkalar kalktı' bilgisinin bir şehir efsanesi olduğunu söylemesi lazım. Türk dilinin tek resmi referansı Türk Dil Kurumu Büyük Sözlüğü'dür. Orada tabii ki "Edirnekâri" yazmaktadır.
2. Olayın TV belgeseli haline getirilmesi ve programlarda tartışılmasının sağlanması; olaya kamu vicdanı ve kamuoyunun katılımının sağlanması (engagement management) yerinde olur. Mutlaka yapmıyorlardır ya, gazete kupürlerinin sütun santim büyüklüğü ve daha da vahimi bunların "reklam eşdeğeri" ile hesaplanması hatasına düşmemek gerekir.
3. Projeye akademi dünyasının, devletin ve tüm diğer sosyal paydaşların dikkati çekilmeli. ‘Sözde, kuru destekleri' değil ‘aktif katılımları' sağlanmalı (Ödül, panel vb... ile projenin algılanma oranı artırılabilir)
4. Medyada bu projenin ‘yarı resmi taraftarları' oluşturulabilir.
5. Cumhurbaşkanı ve/veya eşi bu projeye mutlaka sahip çıkarlardı. Sanki aceleye gelmiş ve en önemli destek ihmal edilmiş.
Proje ve Anadolu Sigorta tüm bu yayılımı ve derinliği hak ediyorlar.