İyi iletişim eskimez 21.03.2013
Genelde ana akım ya da yaygın (mainstream) medyanın deyişiyle 'İslami Bankacılık', onların kendilerini ifade etmeye 'çalıştığı' kavramla 'Katılım Bankacılığı', hiç bu türden iletişim yaklaşımına itibar etmezdi. Daha çok yakası sıkıca bağlı, daha ciddi, didaktik sayılacak düzeyde 'öğretici, eğitici', eğlencesi yok denecek kadar az iletişim yaklaşımını tercih ederlerdi.
Kuveyt Türk bu geleneği bir hayli kırmış gibi… Geçen sonbaharda hazırladığı bir reklam, o kadar ilgi çekmiş ki, aradan zaman geçmesine rağmen Youtube'da izlenme oranını hızla artırarak bugün bile, tam bir viral marketing örneği sergiliyor.
Meraklısı, Reklam ajansı Gram İstanbul'un web sitesi'ne bir göz attığında, algılama yönetimine nasıl yaklaştıklarına dair bir fikir sahibi olacaktır. Esas mesele o yaklaşımı benimseyip 'Yatırım Bankacılığı'na uygulanmasına izin vermede…
Kısaca hatırlatalım reklam filmini: Bir test bu. Gizli kamera ile çekilmiş. 55 kişiye uygulanmış. Bir fırında geçiyor. Fırıncı sattığı ekmeklerin ucundan bir miktar kopararak alıyor ve diyor ki: 'İşletim ücreti kesiyoruz. Bir parçasını almak zorundayız!' Fırıncı biraz abartıyor durumu ve bazen ağzıyla koparıp alıyor ekmeğin ucunu… İşin en ilginç yanı, 52 kişide sadece 4 kişi itiraz ediyor bu abuk duruma…
Bir de mekânı kafe olan ikinci bir film var. Orada da garson tabağın içindekilerden bir miktar alıyor. Tabii, işletim ücreti olarak. Bu versiyonda da itiraz eden çok az. Sonra final mesajı: 'Siz bu videoyu izlerken bankadaki hesabınız kesintiye uğramasın!.. Hesap İşletim Ücreti almayan banka: Kuveyt Türk!..'
Eskimeyen pazarlama iletişimi internet ortamında nasıl olur; meraklısı bakabilir: http://goo.gl/bqH2S
'Telefon Kütüphanesi' ile insana, cana, bireye ulaşabilmek...
Sosyal sorumluluk projeleri içinde bazıları vardır ki, unutulmayacak izler bırakır. Tamamlandıklarında bile belleklerimizde güçlü bir zihin payı elde etmesini başarırlar. Topkapı Sarayı'nın temizlenmesi gibi. Meslek Lisesi Memleket Meselesi vb. Bir başkası da, Türk Telekom'un görme engelliler için geliştirdiği 'Telefon Kütüphanesi' projesi. Yararlananların sayısı iki ayda dörde katlanmış.
Gerçekten de bu projeyi ve özellikle Suç ve Ceza romanından yola çıkılarak hazırlanmış tanıtım filmini düşünüp uygulayanları takdir etmemek elde değil.
Projeye 250 bin telefon erişimi olmuş ve 2.5 milyon dakikadan fazla bir süreyle o güzelim kitapları dinlemişler. Kütüphanenin tekil kullanıcı sayısı son 2 ayda dörde katlanarak 8 bin 275'i bulmuş. Şu sıralarda en çok dinlenen kitap hangisiymiş? Elif Şafak'ın 'Aşk'ı... Toplam 350 kitap! Bu kitaplardan görme engelli üniversite adayları da çok yararlanmış. Şubat ayında en fazla dinlenen içerik de ÖSYS 2013 Kılavuzu olmuş. Helal olsun…
'Hayır' diyebilmek...
Çalışmalarını saygıyla izlediğim Mimar Sinan Genim'e ya ekranda ya da bir yayında rastlasam mutlaka takılırım. Söyledikleri her zaman bana zenginlik katar. Vatan gazetesinin kitap ekinde 'Türkiye'nin İlk Şehir Plancısı Aron Angel' adlı kitabın tanıtımı için yazdığı yazıdan da çok şey öğrendim...
Genim diyor ki: 'Hiç aklınıza gelir mi, 1984 sonrası Tarlabaşı yok ediliyor, diye bağırdığımız yıkım, daha 1943 yılında planlanmış.' Planlanma tarihi ile gerçekleşmesi arasında 40 yılı aşkın bir süre var. Sinan Genim hocanın ifadesiyle 'şehre acımasız müdahaleler yapılması'na kayıtsız kalındığını öğreniyor olmak, aslında İstanbul'a ne kadar yabancı kaldığımızın da bir göstergesi.
Her defasında Amerika'yı yeniden keşfetmekten yorulmadığımız da malum bir gerçeklik. Sinan Genim'in üzerine görüşlerini dile getirdiği 'Türkiye'nin İlk Şehir Plancısı Aron Angel' adlı kitabı Oktay Erdikmen hazırlamış. Aron Angel, 1944 yılında İstanbul Nazım Planı çalışmalarını yürütmüş ve 1952 yılında görevi birlikte çalıştığı Henri Prost'tan devretmiş bir şehir planlamacısı.
Sadece meraklılarının değil, kendisini 'İstanbullu' addeden herkesin okuması gereken bu kitaptan da, Sinan Genim hocanın yazdıklarından da, 'sürdürülebilirlik' adına çıkarılacak ne çok ders var. Aron Angel Belediye'deki görevinden niçin istifa etmiş biliyor musunuz?
Nazım Plan ilkeleri dışında 2 No'lu Park Alanı'na Hilton Oteli inşaatı yapılmak istendiği için... İstifa dilekçesinde ne yazıyormuş dersiniz?
Şöyle:'Şahsi menfaatlerin revaçta olduğu bir müessesede çalışmaktan utanç duyuyorum.'
Biliyorsunuz 'Vazgeçmek özgürlüktür'. Tarih, 'hayır' demesini bileni, (bazen gecikerek de olsa) aklayacak kadar vefalıdır.
Onca sorun varken 'kuş saymak' da neymiş?
Doğa Derneği, İstanbul'un Karadeniz kıyısından başlayarak Zonguldak'ın batısına kadar hem denizden hem de karadan deniz kuşlarını sayma çalışmalarına başlamış. Amaç neymiş? Amaç, balıkçılara, balığa ulaşmaları için asırlardır kılavuzluk eden tepeli karabatak ve yelkovan gibi kuşların yaşam alanlarını haritalandırmak; yanı sıra da korumaya almak.
'Karadeniz Deniz Kuşları' projesi kapsamında Doğa Derneği Bilim Koordinatörü Süreyya İsfendiyaroğlu liderliğinde Kıyıköy, İğneada, Garipçe, Rumeli Feneri, Haydarpaşa, Şile, Akçakoca, Ereğli, Riva, Karasu, Kefken'de aylardır kuş gözlemi yapılıyormuş.
'Bunca sorun varken...' diye başlayan cümlelerle eleştiriye hazırlananları görür gibiyim. Onca sorun varken kuş saymak da neymiş?
Pek yakında, canlılığın sürdürülmesi, doğal dengelerin korunması gibi meselelere kafa yormayanların bu dünyada yaşama şansı olmayacak… Acı ama gerçek…
Katille konuşmak...
Sarai Sierra'nin eşi 'Eğer Türk yetkililer izin verirse, katile bunu eşime neden yaptın, neden bize bu acıyı çektirdin, diye sormak istiyorum' demiş.
'İnsanımsı'larla konuşulamayacağını, ilişki ya da iletişim kurulamayacağını Sarai'nin eşi nasıl anlayabilir ki?
Eşinin katili görmesine izin verilmeli mi, sizce. Sadece 'görmek' değil, kimbilir başkaca neler yapmak isteyebilir insan... 'İnsan' ile 'insanımsı'lar arasındaki en büyük fark, 'kendini başkasının yerine koyup koyamamak' olsa gerek. İlişki'nin değil belki ama 'iletişim'in en sağlam payandalarından biri olan empati duygusu... Kimde eksik ise, eğer ailesinden almadıysa sonradan öğrenmesi ve kazanması mümkün olmayan duygu...
Kuveyt Türk bu geleneği bir hayli kırmış gibi… Geçen sonbaharda hazırladığı bir reklam, o kadar ilgi çekmiş ki, aradan zaman geçmesine rağmen Youtube'da izlenme oranını hızla artırarak bugün bile, tam bir viral marketing örneği sergiliyor.
Meraklısı, Reklam ajansı Gram İstanbul'un web sitesi'ne bir göz attığında, algılama yönetimine nasıl yaklaştıklarına dair bir fikir sahibi olacaktır. Esas mesele o yaklaşımı benimseyip 'Yatırım Bankacılığı'na uygulanmasına izin vermede…
Kısaca hatırlatalım reklam filmini: Bir test bu. Gizli kamera ile çekilmiş. 55 kişiye uygulanmış. Bir fırında geçiyor. Fırıncı sattığı ekmeklerin ucundan bir miktar kopararak alıyor ve diyor ki: 'İşletim ücreti kesiyoruz. Bir parçasını almak zorundayız!' Fırıncı biraz abartıyor durumu ve bazen ağzıyla koparıp alıyor ekmeğin ucunu… İşin en ilginç yanı, 52 kişide sadece 4 kişi itiraz ediyor bu abuk duruma…
Bir de mekânı kafe olan ikinci bir film var. Orada da garson tabağın içindekilerden bir miktar alıyor. Tabii, işletim ücreti olarak. Bu versiyonda da itiraz eden çok az. Sonra final mesajı: 'Siz bu videoyu izlerken bankadaki hesabınız kesintiye uğramasın!.. Hesap İşletim Ücreti almayan banka: Kuveyt Türk!..'
Eskimeyen pazarlama iletişimi internet ortamında nasıl olur; meraklısı bakabilir: http://goo.gl/bqH2S
'Telefon Kütüphanesi' ile insana, cana, bireye ulaşabilmek...
Sosyal sorumluluk projeleri içinde bazıları vardır ki, unutulmayacak izler bırakır. Tamamlandıklarında bile belleklerimizde güçlü bir zihin payı elde etmesini başarırlar. Topkapı Sarayı'nın temizlenmesi gibi. Meslek Lisesi Memleket Meselesi vb. Bir başkası da, Türk Telekom'un görme engelliler için geliştirdiği 'Telefon Kütüphanesi' projesi. Yararlananların sayısı iki ayda dörde katlanmış.
Gerçekten de bu projeyi ve özellikle Suç ve Ceza romanından yola çıkılarak hazırlanmış tanıtım filmini düşünüp uygulayanları takdir etmemek elde değil.
Projeye 250 bin telefon erişimi olmuş ve 2.5 milyon dakikadan fazla bir süreyle o güzelim kitapları dinlemişler. Kütüphanenin tekil kullanıcı sayısı son 2 ayda dörde katlanarak 8 bin 275'i bulmuş. Şu sıralarda en çok dinlenen kitap hangisiymiş? Elif Şafak'ın 'Aşk'ı... Toplam 350 kitap! Bu kitaplardan görme engelli üniversite adayları da çok yararlanmış. Şubat ayında en fazla dinlenen içerik de ÖSYS 2013 Kılavuzu olmuş. Helal olsun…
'Hayır' diyebilmek...
Çalışmalarını saygıyla izlediğim Mimar Sinan Genim'e ya ekranda ya da bir yayında rastlasam mutlaka takılırım. Söyledikleri her zaman bana zenginlik katar. Vatan gazetesinin kitap ekinde 'Türkiye'nin İlk Şehir Plancısı Aron Angel' adlı kitabın tanıtımı için yazdığı yazıdan da çok şey öğrendim...
Genim diyor ki: 'Hiç aklınıza gelir mi, 1984 sonrası Tarlabaşı yok ediliyor, diye bağırdığımız yıkım, daha 1943 yılında planlanmış.' Planlanma tarihi ile gerçekleşmesi arasında 40 yılı aşkın bir süre var. Sinan Genim hocanın ifadesiyle 'şehre acımasız müdahaleler yapılması'na kayıtsız kalındığını öğreniyor olmak, aslında İstanbul'a ne kadar yabancı kaldığımızın da bir göstergesi.
Her defasında Amerika'yı yeniden keşfetmekten yorulmadığımız da malum bir gerçeklik. Sinan Genim'in üzerine görüşlerini dile getirdiği 'Türkiye'nin İlk Şehir Plancısı Aron Angel' adlı kitabı Oktay Erdikmen hazırlamış. Aron Angel, 1944 yılında İstanbul Nazım Planı çalışmalarını yürütmüş ve 1952 yılında görevi birlikte çalıştığı Henri Prost'tan devretmiş bir şehir planlamacısı.
Sadece meraklılarının değil, kendisini 'İstanbullu' addeden herkesin okuması gereken bu kitaptan da, Sinan Genim hocanın yazdıklarından da, 'sürdürülebilirlik' adına çıkarılacak ne çok ders var. Aron Angel Belediye'deki görevinden niçin istifa etmiş biliyor musunuz?
Nazım Plan ilkeleri dışında 2 No'lu Park Alanı'na Hilton Oteli inşaatı yapılmak istendiği için... İstifa dilekçesinde ne yazıyormuş dersiniz?
Şöyle:'Şahsi menfaatlerin revaçta olduğu bir müessesede çalışmaktan utanç duyuyorum.'
Biliyorsunuz 'Vazgeçmek özgürlüktür'. Tarih, 'hayır' demesini bileni, (bazen gecikerek de olsa) aklayacak kadar vefalıdır.
Onca sorun varken 'kuş saymak' da neymiş?
Doğa Derneği, İstanbul'un Karadeniz kıyısından başlayarak Zonguldak'ın batısına kadar hem denizden hem de karadan deniz kuşlarını sayma çalışmalarına başlamış. Amaç neymiş? Amaç, balıkçılara, balığa ulaşmaları için asırlardır kılavuzluk eden tepeli karabatak ve yelkovan gibi kuşların yaşam alanlarını haritalandırmak; yanı sıra da korumaya almak.
'Karadeniz Deniz Kuşları' projesi kapsamında Doğa Derneği Bilim Koordinatörü Süreyya İsfendiyaroğlu liderliğinde Kıyıköy, İğneada, Garipçe, Rumeli Feneri, Haydarpaşa, Şile, Akçakoca, Ereğli, Riva, Karasu, Kefken'de aylardır kuş gözlemi yapılıyormuş.
'Bunca sorun varken...' diye başlayan cümlelerle eleştiriye hazırlananları görür gibiyim. Onca sorun varken kuş saymak da neymiş?
Pek yakında, canlılığın sürdürülmesi, doğal dengelerin korunması gibi meselelere kafa yormayanların bu dünyada yaşama şansı olmayacak… Acı ama gerçek…
Katille konuşmak...
Sarai Sierra'nin eşi 'Eğer Türk yetkililer izin verirse, katile bunu eşime neden yaptın, neden bize bu acıyı çektirdin, diye sormak istiyorum' demiş.
'İnsanımsı'larla konuşulamayacağını, ilişki ya da iletişim kurulamayacağını Sarai'nin eşi nasıl anlayabilir ki?
Eşinin katili görmesine izin verilmeli mi, sizce. Sadece 'görmek' değil, kimbilir başkaca neler yapmak isteyebilir insan... 'İnsan' ile 'insanımsı'lar arasındaki en büyük fark, 'kendini başkasının yerine koyup koyamamak' olsa gerek. İlişki'nin değil belki ama 'iletişim'in en sağlam payandalarından biri olan empati duygusu... Kimde eksik ise, eğer ailesinden almadıysa sonradan öğrenmesi ve kazanması mümkün olmayan duygu...