Barış gözcüleri... 04.04.2013
Lafı uzatmadan hemen belirtelim: Adı hariç, Akil İnsanlar projesi son derece yerinde bir iletişim taktiğidir. Barış sürecinin önemli bir adımı olarak başlatılan bu projeye 'Akil' ya da kamil adamlar yerine 'Barış gözcüleri' gibi zülfiyare dokunmayan bir ad konsaymış daha iyi olurmuş sanki. Zaman içinde bu ad yerleşecek çünkü. Şimdi ayrıntı gibi görünen bu mesele, gelecekten bugüne bakanlar tarafından pertavsız altında incelenecek.
İletişim projesi olarak karar vericileri etkileyici durumunda olanları tek cephede toplamak son derece yerinde bir öngörüdür. Çeşitli siyasi görüş ve inanç grubunda olan insanları biraraya getirip, hoşgörü ve geniş düşünce yelpazesinin altını çizerek demokratik görüntüyü tazelemek, nereden bakılırsa bakılsın gündem belirlemek açısından da sahici bir iletişim başarısıdır.
Eğer projenin adını akil ya da kamil gibi sıfatlardan
birini kullanarak koymamış olsalardı, pekçok eş dostun dün başına geldiği gibi '... abi' ya da '... abla' diye lafa
girerek '...seni niye listeye almamışlar. Siz akil değil misiniz?' diye soranlara
cevap vermek durumunda kalmazdık.
Vasatlığın dışına ya bilgiyle çıkılır ya da irfanla
İşletilmiş olmakta' nasıl bir beis görmek lazım ki 'kanmamak' bir marifet sanılsın. Bence Taraf gazetesi manşetten verdiği Obama röportajı haberiyle, 'müstemleke aydın' ruhunu gayet iyi yansıtarak gerçekleşenle gerçekleşmeyeni bir tutmamıza neden olan '1 Nisan şakası'nda çok büyük bir başarı elde etmiştir. Kimileri bunun bir 'Eşek şakası' olduğunu düşünse de biz hoşgörüden yanayız.
Şebnem İşigüzel hanım adına ayrıca sevindiğimizi belirtelim. Haline 'Vah ki vah!' dedirten tüm 'fiction' satırların, sadece 1 Nisan tarihli gazetede ve tıpkı kötü bir rüyada yaşanmış gibi kalması onun için ne büyük bir mutluluk. Geçmiş olsun herkese.
Taraf'ta geçtiğimiz günlerde Patricia Arquette ile 'gerçek' bir röportaj yapan Murat Şevki Çoban'ı da bu vesileyle anmakta yarar var. Bu röportaj, vasatlığın dışına çıkabilmenin iki yolu olduğunu düşündürdü. İki yoldan biri bilgi, diğeri irfan sahibi olabilmek.
Patricia Arquette ile yapılmış söyleşiden bir bölümü aktarıyorum:
-'Sormazsam ölürüm; Tom Waits'in Bonsai Afrodit'i olmak nasıl bir histir? Black Market Baby şarkısında sizden esinlenmiş.
-Asıl ben Tom Waits'den esinlendim. Şarkı benim hakkımda değildi.
-Emin misiniz? Waits, bir röportajında 'Eşim, bir aile arkadaşımız için söylemişti bunu. Patricia Arquette'den bahsediyorum' demişti.
-Gerçekten mi? Çok komik, hiç haberim bile yoktu. O zamanki eşim Nicolas (Cage) bir keresinde 'Tom Waits'in bir sözü vardır: Bonsai Afrodit, sen de öylesin' demişti bana. Ama şarkının benden bahsettiğini hiç bilmiyordum. Çok güzel, çok sevindim. Ben de çok beğenip Bonsai Aphrodite diye bir çiçekçi açmıştım ama bilmiyordum bunu. Şimdi ben ölüyorum işte. Bir de sen 'Sormazsam ölürüm' diyordun...'
Hangi meslekten olursanız olun, okuduğunuz, ayrıntının da ayrıntısı gibi görünen, sohbet parçasındaki tutumun 'malumatfuruşluk'la alakası olmadığını ve konusuna hakim birinin nasıl olup da vasatlığın ötesine geçebildiğini anlamamıza yarayacak çok iyi bir örnek teşkil ettiğini kabul edelim.
İşin 'bilgi' kısmı bu. İrfanıyla da vasatın dışına çıkanlar vardır elbette. Malum, hayat 1 Nisan şakalarından ibaret değil.
İletişim projesi olarak karar vericileri etkileyici durumunda olanları tek cephede toplamak son derece yerinde bir öngörüdür. Çeşitli siyasi görüş ve inanç grubunda olan insanları biraraya getirip, hoşgörü ve geniş düşünce yelpazesinin altını çizerek demokratik görüntüyü tazelemek, nereden bakılırsa bakılsın gündem belirlemek açısından da sahici bir iletişim başarısıdır.
Eğer projenin adını akil ya da kamil gibi sıfatlardan
birini kullanarak koymamış olsalardı, pekçok eş dostun dün başına geldiği gibi '... abi' ya da '... abla' diye lafa
girerek '...seni niye listeye almamışlar. Siz akil değil misiniz?' diye soranlara
cevap vermek durumunda kalmazdık.
Vasatlığın dışına ya bilgiyle çıkılır ya da irfanla
İşletilmiş olmakta' nasıl bir beis görmek lazım ki 'kanmamak' bir marifet sanılsın. Bence Taraf gazetesi manşetten verdiği Obama röportajı haberiyle, 'müstemleke aydın' ruhunu gayet iyi yansıtarak gerçekleşenle gerçekleşmeyeni bir tutmamıza neden olan '1 Nisan şakası'nda çok büyük bir başarı elde etmiştir. Kimileri bunun bir 'Eşek şakası' olduğunu düşünse de biz hoşgörüden yanayız.
Şebnem İşigüzel hanım adına ayrıca sevindiğimizi belirtelim. Haline 'Vah ki vah!' dedirten tüm 'fiction' satırların, sadece 1 Nisan tarihli gazetede ve tıpkı kötü bir rüyada yaşanmış gibi kalması onun için ne büyük bir mutluluk. Geçmiş olsun herkese.
Taraf'ta geçtiğimiz günlerde Patricia Arquette ile 'gerçek' bir röportaj yapan Murat Şevki Çoban'ı da bu vesileyle anmakta yarar var. Bu röportaj, vasatlığın dışına çıkabilmenin iki yolu olduğunu düşündürdü. İki yoldan biri bilgi, diğeri irfan sahibi olabilmek.
Patricia Arquette ile yapılmış söyleşiden bir bölümü aktarıyorum:
-'Sormazsam ölürüm; Tom Waits'in Bonsai Afrodit'i olmak nasıl bir histir? Black Market Baby şarkısında sizden esinlenmiş.
-Asıl ben Tom Waits'den esinlendim. Şarkı benim hakkımda değildi.
-Emin misiniz? Waits, bir röportajında 'Eşim, bir aile arkadaşımız için söylemişti bunu. Patricia Arquette'den bahsediyorum' demişti.
-Gerçekten mi? Çok komik, hiç haberim bile yoktu. O zamanki eşim Nicolas (Cage) bir keresinde 'Tom Waits'in bir sözü vardır: Bonsai Afrodit, sen de öylesin' demişti bana. Ama şarkının benden bahsettiğini hiç bilmiyordum. Çok güzel, çok sevindim. Ben de çok beğenip Bonsai Aphrodite diye bir çiçekçi açmıştım ama bilmiyordum bunu. Şimdi ben ölüyorum işte. Bir de sen 'Sormazsam ölürüm' diyordun...'
Hangi meslekten olursanız olun, okuduğunuz, ayrıntının da ayrıntısı gibi görünen, sohbet parçasındaki tutumun 'malumatfuruşluk'la alakası olmadığını ve konusuna hakim birinin nasıl olup da vasatlığın ötesine geçebildiğini anlamamıza yarayacak çok iyi bir örnek teşkil ettiğini kabul edelim.
İşin 'bilgi' kısmı bu. İrfanıyla da vasatın dışına çıkanlar vardır elbette. Malum, hayat 1 Nisan şakalarından ibaret değil.