Barış sürecinin 'gelecek vaadi' iyi anlatılmalı 30.03.2013
İçinden 'barış' geçmesi umuduyla çıkılan ve muhalefet tarafından yokuşa sürülmeye çalışılan zorlu ve zorunlu yolda, silahların susmasıyla birlikte bölgede nasıl bir değişim yaşanacağı henüz hayalhanelerimizde netlik
kazanmış değil.
Perşembe akşamı SkyTürk 360 Ana Haber programında Korcan Karar'la konuşurken ifade etmeğe çalıştığım gibi, insanlar zihinlerinde geçmişi değil, geleceği 'satın alırlar'. Endişeleri de, hayalleri de, umutları da, dertlenmeleri de hep geleceğe kilitlidir. Muhtemel kaderlerini oluşturabilecek yaşama alanına sahip olabilme odağına…
Mutabakatlar eşliğinde yürütülecek bir ittifaklar bütünlüğünden öncelikle beklenen şudur: Bu sürece dair, gelecek tasarımı üzerine çalışılması ve silahların olmadığı bir Güneydoğu Anadolu'da yaşayanların hayatlarında somut olarak nelerin değişeceğinin ivedilikle anlatılması...
Hepimizin hayal gücü bu konuda fazlasıyla kısırlaştırıldığı için bölgeye yeni yatırımlar yapılması dışında sıralayabildiğimiz 'değişim örneği' sayısı hayli az.
İstanbul için devreye sokulan projelerin benzerlerinin Güneydoğu illerimiz için hazırlanmış maketlerini üç boyutlu filmler halinde ekranlarda ayrıntılarıyla anlatıldığını bir düşünsenize... Geçmiş yıllarda terörle mücadeleye harcanan paraların nasıl da büyük meblağlara ulaştığını kamu spotlarında grafikler halinde gördüğünüzü ve örneğin 5 yıllık mücadele parasıyla, bir şehrin nasıl hayat bulacağını bir düşünsenize... Bu sürecin bölünmeyi getireceği yalanına alet edilebilecek 'Bayrak' mitingleri benzeri 'tahrikler'in nasıl bir 'gelecek vaadi' taşıdığını gözler önüne sermek ve 'Bir yanda kan, diğer yanda hayat var' karşılaştırmasının dünya aleme gösterilmesinin zihinleri nasıl açabileceğini bir düşünsenize...
Bu doğrultuda ortaya konacak her aksiyon, hedefi güçlendirirken asıl büyük hizmetini, 'niyetinizi' yansıtarak yerine getirecektir.
Türkiyeyi bu hayaller ve gelecek tasarımı mı böler, yoksa 'Ölürüz de böldürmeyiz!' feryatlarıyla silahları susturmaya çalışanların önüne yine 'şiddet' tehdidini koyan zihniyet mi böler? Geleceğe işaret etmek lazım... Soyutlama gücümüzü devreye sokarak geleceğin hayalini somutlaştırıp anlatmak lazım.
Belki o zaman CHP bile ikna olur.
GFK ve 'En itibarlı şirketler'
Şu sıra ciddi bir kriz yaşayan, eski yöneticilerini yolsuzluk ve vergi kaçırmakla suçlayarak işten el çektirmiş Alman araştırma şirketi GFK'nın adını taşıyan iki ayrı araştırmada gördüğümüz iki ayrı sonuç hayli ilgi çekici…
GFK, birini Adecco ve Capital dergisi adına, 500'ün üzerinde şirketten 1.555 yöneticinin verdiği yanıtlara dayanarak yaptığı değerlendirmede 'Türkiye'nin en beğenilen şirketleri' sıralaması vermişti.
Hemen ardından da bu kez 16 bin 243 kişi ile görüşüp hazırladığı ve adına 'Repman' dediği bir yöntemle bu kez 'Türkiye'nin en itibarlı şirketlerini' açıkladı…
'En beğenilen' ve 'En itibarlı' bizce aynı kapıya çıkar…
Bu nedenle kafamız biraz karışık. İki sıralama arasında ciddi farklar var:
Capital - Adecco (GFK) GFK - Repman
1 Turkcell Arçelik
2 Garanti Bankası THY
3 Coca - Cola Ülker
4 Arçelik Mercedes
5 Koç Holding BMW
6 Unilever Eti
7 Türkiye İş Bankası Pınar
8 P&G Turkcell
9 Eczacıbaşı Topluluğu Beko
10 THY Bosch
Koskoca araştırma şirketinin belirgin bir hata, ya da manipülatif bir değerlendirme yapmayacağını düşündüğümüze göre, geriye bir tek çözümleme kalıyor:
Halkın itibar ettiği şirketlerle, yöneticilerin (hangi kademe olduklarını bilmiyoruz) itibar ettikleri (beğendikleri) şirketler aynı değil.
Pekiyi hangisini ilan edip kutlayacağız…
Medya desteği sağlam olduğu için birinci liste yaygın bir şekilde duyuruldu. Halkın tercihi bir şekilde güme gitti… Bugün kime sorsanız, en itibarlı şirket hangisi, diye size birinci listenin ilk üçünü sıralayacaktır, ikincisini, halkın beğenisini yansıtanı değil…
Hakikat ve realite bir kez daha birbirlerine ters düştü, yani… Algılama ile gerçeklik arasında bir kez daha uçurum oluştu…
Peki hangi sıralama hakikati daha çok yansıtmaktadır? Bana sorarsanız hiçbiri. Belki de en doğrusu, her iki sıralamaya da puan verip, değerleri toplayıp ikiye bölerek üçüncü bir liste oluşturmak…
'Montaj kaset' algısı, CHP'ye yarar mı?
Kemal Bey'in, partisinin grup toplantısında izlettirdiği 'Bir Başbakan İki Erdoğan' adlı beş dakikalık video'dan etkilenip de 'Başbakan İstifa!' halet-i ruhiyeleri üzerine hiç düşündünüz mü?
Ben hem o milletvekillerinin, hem de videoyu izlettiren Sayın Kılıçdaroğlu'nun ekrana yansıyan beş dakikalık görüntülerden nasıl bir fayda sağlamayı düşündüğünü çok merak ettim. Her siyasi iletişim aksiyonunun bir hedefi olması gerekir çünkü.
Dünya üzerinde kaç kişi yaşıyorsa herkes için bu türden videolar hazırlamanın mümkün olduğunu bilmeyen kaldı mı? Pekala Sayın Kılıçdaroğlu hakkında da aynı mantıktan yola çıkan bir tür 'kara propoganda' yöntemiyle, artık liseli gençlerin de rahatlıkla yapabildiği gibi internette 'kes-yapıştır ve kurgula'yıp bu sonucu üretmek mümkün. 'Bir Başkandan, iki farklı insan' gibi aynı düzeydeki bir ses tonundan başlık da seçilebilir mesela... Peki sonuç ne olur? Sayın Başbakan için hazırlanan videodaki algılamadan farklı bir sonuç beklemiyorsunuz değil mi? Başbakan mağdur olur ve taraftar sayısını artırır… Bu mu istenmiştir siyasi iletişim adına?..
Aklı baliğ olmuş ve 'taraftar tasallutu'ndan muzdarip olmayan herkes için bu türden bir video, gülümsemeye bile sebebiyet veremeyecek kadar 'ilginç' sayılabilecek çocukca bir hevese işaret eder.
Bakın eğer, bu video 'Muzırca' veya 'Hınzırca' bir espri üzerine kurgulansaydı, belki sevimli bir muhalefet aracı olarak pekala değerlendirilebilirdi. Zekânın devreye girdiği her alanda farklılık oluşur.
Sayın Kılıçdaroğlu'ndan, bu videoyu kendisine izletenlere, örneğin 'Bunda ne var ki? Adı üstünde üstünde: Montaj. Üstelik montaj kasetlerden az mı canımız yandı. Bu türden ucuzluklara geçit vermeyelim' demesi beklenmez miydi?
kazanmış değil.
Perşembe akşamı SkyTürk 360 Ana Haber programında Korcan Karar'la konuşurken ifade etmeğe çalıştığım gibi, insanlar zihinlerinde geçmişi değil, geleceği 'satın alırlar'. Endişeleri de, hayalleri de, umutları da, dertlenmeleri de hep geleceğe kilitlidir. Muhtemel kaderlerini oluşturabilecek yaşama alanına sahip olabilme odağına…
Mutabakatlar eşliğinde yürütülecek bir ittifaklar bütünlüğünden öncelikle beklenen şudur: Bu sürece dair, gelecek tasarımı üzerine çalışılması ve silahların olmadığı bir Güneydoğu Anadolu'da yaşayanların hayatlarında somut olarak nelerin değişeceğinin ivedilikle anlatılması...
Hepimizin hayal gücü bu konuda fazlasıyla kısırlaştırıldığı için bölgeye yeni yatırımlar yapılması dışında sıralayabildiğimiz 'değişim örneği' sayısı hayli az.
İstanbul için devreye sokulan projelerin benzerlerinin Güneydoğu illerimiz için hazırlanmış maketlerini üç boyutlu filmler halinde ekranlarda ayrıntılarıyla anlatıldığını bir düşünsenize... Geçmiş yıllarda terörle mücadeleye harcanan paraların nasıl da büyük meblağlara ulaştığını kamu spotlarında grafikler halinde gördüğünüzü ve örneğin 5 yıllık mücadele parasıyla, bir şehrin nasıl hayat bulacağını bir düşünsenize... Bu sürecin bölünmeyi getireceği yalanına alet edilebilecek 'Bayrak' mitingleri benzeri 'tahrikler'in nasıl bir 'gelecek vaadi' taşıdığını gözler önüne sermek ve 'Bir yanda kan, diğer yanda hayat var' karşılaştırmasının dünya aleme gösterilmesinin zihinleri nasıl açabileceğini bir düşünsenize...
Bu doğrultuda ortaya konacak her aksiyon, hedefi güçlendirirken asıl büyük hizmetini, 'niyetinizi' yansıtarak yerine getirecektir.
Türkiyeyi bu hayaller ve gelecek tasarımı mı böler, yoksa 'Ölürüz de böldürmeyiz!' feryatlarıyla silahları susturmaya çalışanların önüne yine 'şiddet' tehdidini koyan zihniyet mi böler? Geleceğe işaret etmek lazım... Soyutlama gücümüzü devreye sokarak geleceğin hayalini somutlaştırıp anlatmak lazım.
Belki o zaman CHP bile ikna olur.
GFK ve 'En itibarlı şirketler'
Şu sıra ciddi bir kriz yaşayan, eski yöneticilerini yolsuzluk ve vergi kaçırmakla suçlayarak işten el çektirmiş Alman araştırma şirketi GFK'nın adını taşıyan iki ayrı araştırmada gördüğümüz iki ayrı sonuç hayli ilgi çekici…
GFK, birini Adecco ve Capital dergisi adına, 500'ün üzerinde şirketten 1.555 yöneticinin verdiği yanıtlara dayanarak yaptığı değerlendirmede 'Türkiye'nin en beğenilen şirketleri' sıralaması vermişti.
Hemen ardından da bu kez 16 bin 243 kişi ile görüşüp hazırladığı ve adına 'Repman' dediği bir yöntemle bu kez 'Türkiye'nin en itibarlı şirketlerini' açıkladı…
'En beğenilen' ve 'En itibarlı' bizce aynı kapıya çıkar…
Bu nedenle kafamız biraz karışık. İki sıralama arasında ciddi farklar var:
Capital - Adecco (GFK) GFK - Repman
1 Turkcell Arçelik
2 Garanti Bankası THY
3 Coca - Cola Ülker
4 Arçelik Mercedes
5 Koç Holding BMW
6 Unilever Eti
7 Türkiye İş Bankası Pınar
8 P&G Turkcell
9 Eczacıbaşı Topluluğu Beko
10 THY Bosch
Koskoca araştırma şirketinin belirgin bir hata, ya da manipülatif bir değerlendirme yapmayacağını düşündüğümüze göre, geriye bir tek çözümleme kalıyor:
Halkın itibar ettiği şirketlerle, yöneticilerin (hangi kademe olduklarını bilmiyoruz) itibar ettikleri (beğendikleri) şirketler aynı değil.
Pekiyi hangisini ilan edip kutlayacağız…
Medya desteği sağlam olduğu için birinci liste yaygın bir şekilde duyuruldu. Halkın tercihi bir şekilde güme gitti… Bugün kime sorsanız, en itibarlı şirket hangisi, diye size birinci listenin ilk üçünü sıralayacaktır, ikincisini, halkın beğenisini yansıtanı değil…
Hakikat ve realite bir kez daha birbirlerine ters düştü, yani… Algılama ile gerçeklik arasında bir kez daha uçurum oluştu…
Peki hangi sıralama hakikati daha çok yansıtmaktadır? Bana sorarsanız hiçbiri. Belki de en doğrusu, her iki sıralamaya da puan verip, değerleri toplayıp ikiye bölerek üçüncü bir liste oluşturmak…
'Montaj kaset' algısı, CHP'ye yarar mı?
Kemal Bey'in, partisinin grup toplantısında izlettirdiği 'Bir Başbakan İki Erdoğan' adlı beş dakikalık video'dan etkilenip de 'Başbakan İstifa!' halet-i ruhiyeleri üzerine hiç düşündünüz mü?
Ben hem o milletvekillerinin, hem de videoyu izlettiren Sayın Kılıçdaroğlu'nun ekrana yansıyan beş dakikalık görüntülerden nasıl bir fayda sağlamayı düşündüğünü çok merak ettim. Her siyasi iletişim aksiyonunun bir hedefi olması gerekir çünkü.
Dünya üzerinde kaç kişi yaşıyorsa herkes için bu türden videolar hazırlamanın mümkün olduğunu bilmeyen kaldı mı? Pekala Sayın Kılıçdaroğlu hakkında da aynı mantıktan yola çıkan bir tür 'kara propoganda' yöntemiyle, artık liseli gençlerin de rahatlıkla yapabildiği gibi internette 'kes-yapıştır ve kurgula'yıp bu sonucu üretmek mümkün. 'Bir Başkandan, iki farklı insan' gibi aynı düzeydeki bir ses tonundan başlık da seçilebilir mesela... Peki sonuç ne olur? Sayın Başbakan için hazırlanan videodaki algılamadan farklı bir sonuç beklemiyorsunuz değil mi? Başbakan mağdur olur ve taraftar sayısını artırır… Bu mu istenmiştir siyasi iletişim adına?..
Aklı baliğ olmuş ve 'taraftar tasallutu'ndan muzdarip olmayan herkes için bu türden bir video, gülümsemeye bile sebebiyet veremeyecek kadar 'ilginç' sayılabilecek çocukca bir hevese işaret eder.
Bakın eğer, bu video 'Muzırca' veya 'Hınzırca' bir espri üzerine kurgulansaydı, belki sevimli bir muhalefet aracı olarak pekala değerlendirilebilirdi. Zekânın devreye girdiği her alanda farklılık oluşur.
Sayın Kılıçdaroğlu'ndan, bu videoyu kendisine izletenlere, örneğin 'Bunda ne var ki? Adı üstünde üstünde: Montaj. Üstelik montaj kasetlerden az mı canımız yandı. Bu türden ucuzluklara geçit vermeyelim' demesi beklenmez miydi?