"Borusan bu kez de Burhan Öçal ile çaldı..."
15 Şubat 2010
Allah'tan önceden bilet almışız. Borusan Müzik Evi'nin parterinde ve balkonunda iğne atsanız yere düşmeyecek... Konseri anlatmak zor... Borusan Yaylı Çalgılar Dörtlüsü bir alem, Burhan Öçal başka alem... Dörtlü önce Ahmet Adnan Saygun'un 1. Dörtlüsü'nden bir bölüm çaldı... Ben klasik müzik uzmanı değilim... Ancak, amatör kulağımla çok etkilendiğimi söylemeliyim... Genç kuşaklara da Adnan Saygun böyle sevdirilebilir zaten... Kısa ve etkili örneklerle... Sonra isterlerse Saygun'un külliyatını edinip dinlesinler... Adnan Saygun'un eserini dinlerken bir an gözlerimin önüne Sedat Hakkı Eldem'in mimarisi, Kemal Tahir'in, Oğuz Atay'ın romanları, Halit Refiğ'in, Attila İlhan'ın fikir yazıları geldi ve parça boyunca Saygun - Eldem - Tahir - Atay - İlhan- Refiğ'den çıkan düşünce ve duygu ışınlarının buluşma noktasını düşündüm... Bir hayli heyecanlandım...
***
İlk parçadan sonra sahneye Burhan Öçal geldi. Sonraki bölümleri de ona sundurdular zaten... Öçal, Fazıl Say ve Patricia Kopatchinskaja ile birlikte Paris'te verdiği konserlerden yeni dönmüştü. Kendi yaptığı bu tür işe 'crossover' diyordu... Buna 'Fusion' (Füzyon, geçişim, birleşim, kaynaşım) diyenler de vardı. Örneğin Bkz. 'Mozart in Egypt' ve Öçal'ın bestelerinin de yer aldığı, Zürich Oda Orkestrası ile birlikte çıkardığı 'Concerto Alla Turca' ya da Freitagsakademie ile birlikte hazırladıkları 'Sufi / Bach - Orient meets occident' adlı albümler... Burhan Öçal önce ritim varyasyonları çaldı... Ardından da dörtlü ile birlikte Concerto Alaturca'da da yer alan bana sorarsanız kendisinin 'masterpiece' bestesi 'Old İstanbul'u seslendirdi... Sonra da W. A. Mozart'tan 'Eine Kleine Nachtmusik' ve Divertimento'lar çalındı... Program bittiğinde Topluluk ayakta alkışlandı ve kendilerinden 'bis' olarak 'Old İstanbul'u tekrar çalmaları istendi. Onlar da çaldılar... Orada olsaydınız salondakilerin büyük bir çoğunluğunun tüylerinin diken diken olduğunu hissederdiniz... Hele de viyolonsel solo bölümünde... Bir parça bu kadar mı duygusal olabilir, bir İmparatorluğun payitahtının dramı ve de aynı anda güzelliği bu kadar mı derinlikli bir dille anlatılır!...
***
Üzücü olan tek şey, konser sonrası sohbetlerine kulak misafiri olduğum bazı izleyicilerin duydukları şaşkınlığa tanık olmaktı... Bu beste ve performansın Burhan Öçal'a ait olmasına şaşırmışlardı... Haklıydılar... Dünya Burhan Öçal'ı bu yüzüyle tanıyor ve göklere çıkarıyordu. Montreux Caz Festivali'nde onca defa çalmış kaç Türk'tük eni konu?.. Gelin görün ki usta, kendi ülkesinde değerinin çok altında bir yerlerde 'konumlandırılıyordu'... Bu konsere gitmeden bir gün önce Medical Park Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Usta ile sohbet ediyorduk. Lafın arasında çıkıverdi: İletişimin görevinin ne olduğu, hava tahminindeki ifadelerle daha iyi anlaşılıyordu; 'gerçek sıcaklık' ve 'hissedilen sıcaklık'... İletişimin görevi aradaki farkı kapatmaktı... Nasıl tanım ama?..
***
Konser çıkışı Beyoğlu'nun nefis atmosferine 'akmadan' önce, Borusan Kurumsal İletişim Direktörü Şule Yücebıyık'la (soyadı Kocabıyık ailesine amma da yakışmış...) ayaküstü sohbet ettik. Bu denemeyi sistemleştirmelerini ve Borusan Yaylı Sazlar Dörtlüsü'ne ya da BİFO'ya (Borusan İstanbul Filarmoni) Burhan Öçal'la yapılacak bir 'crossover' albümü ile ölümsüzleştirebilirlerdi... Bu arada Cem Yılmaz BİFO DVD'si hazırlanıyormuş... Onun geliriyle şimdiden 2'den 5'e çıkardıkları yurtdışı müzik yüksek lisans burslarını artırabilirler... İstanbul 2010'da benim de başkentim olacak...
Allah'tan önceden bilet almışız. Borusan Müzik Evi'nin parterinde ve balkonunda iğne atsanız yere düşmeyecek... Konseri anlatmak zor... Borusan Yaylı Çalgılar Dörtlüsü bir alem, Burhan Öçal başka alem... Dörtlü önce Ahmet Adnan Saygun'un 1. Dörtlüsü'nden bir bölüm çaldı... Ben klasik müzik uzmanı değilim... Ancak, amatör kulağımla çok etkilendiğimi söylemeliyim... Genç kuşaklara da Adnan Saygun böyle sevdirilebilir zaten... Kısa ve etkili örneklerle... Sonra isterlerse Saygun'un külliyatını edinip dinlesinler... Adnan Saygun'un eserini dinlerken bir an gözlerimin önüne Sedat Hakkı Eldem'in mimarisi, Kemal Tahir'in, Oğuz Atay'ın romanları, Halit Refiğ'in, Attila İlhan'ın fikir yazıları geldi ve parça boyunca Saygun - Eldem - Tahir - Atay - İlhan- Refiğ'den çıkan düşünce ve duygu ışınlarının buluşma noktasını düşündüm... Bir hayli heyecanlandım...
***
İlk parçadan sonra sahneye Burhan Öçal geldi. Sonraki bölümleri de ona sundurdular zaten... Öçal, Fazıl Say ve Patricia Kopatchinskaja ile birlikte Paris'te verdiği konserlerden yeni dönmüştü. Kendi yaptığı bu tür işe 'crossover' diyordu... Buna 'Fusion' (Füzyon, geçişim, birleşim, kaynaşım) diyenler de vardı. Örneğin Bkz. 'Mozart in Egypt' ve Öçal'ın bestelerinin de yer aldığı, Zürich Oda Orkestrası ile birlikte çıkardığı 'Concerto Alla Turca' ya da Freitagsakademie ile birlikte hazırladıkları 'Sufi / Bach - Orient meets occident' adlı albümler... Burhan Öçal önce ritim varyasyonları çaldı... Ardından da dörtlü ile birlikte Concerto Alaturca'da da yer alan bana sorarsanız kendisinin 'masterpiece' bestesi 'Old İstanbul'u seslendirdi... Sonra da W. A. Mozart'tan 'Eine Kleine Nachtmusik' ve Divertimento'lar çalındı... Program bittiğinde Topluluk ayakta alkışlandı ve kendilerinden 'bis' olarak 'Old İstanbul'u tekrar çalmaları istendi. Onlar da çaldılar... Orada olsaydınız salondakilerin büyük bir çoğunluğunun tüylerinin diken diken olduğunu hissederdiniz... Hele de viyolonsel solo bölümünde... Bir parça bu kadar mı duygusal olabilir, bir İmparatorluğun payitahtının dramı ve de aynı anda güzelliği bu kadar mı derinlikli bir dille anlatılır!...
***
Üzücü olan tek şey, konser sonrası sohbetlerine kulak misafiri olduğum bazı izleyicilerin duydukları şaşkınlığa tanık olmaktı... Bu beste ve performansın Burhan Öçal'a ait olmasına şaşırmışlardı... Haklıydılar... Dünya Burhan Öçal'ı bu yüzüyle tanıyor ve göklere çıkarıyordu. Montreux Caz Festivali'nde onca defa çalmış kaç Türk'tük eni konu?.. Gelin görün ki usta, kendi ülkesinde değerinin çok altında bir yerlerde 'konumlandırılıyordu'... Bu konsere gitmeden bir gün önce Medical Park Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Usta ile sohbet ediyorduk. Lafın arasında çıkıverdi: İletişimin görevinin ne olduğu, hava tahminindeki ifadelerle daha iyi anlaşılıyordu; 'gerçek sıcaklık' ve 'hissedilen sıcaklık'... İletişimin görevi aradaki farkı kapatmaktı... Nasıl tanım ama?..
***
Konser çıkışı Beyoğlu'nun nefis atmosferine 'akmadan' önce, Borusan Kurumsal İletişim Direktörü Şule Yücebıyık'la (soyadı Kocabıyık ailesine amma da yakışmış...) ayaküstü sohbet ettik. Bu denemeyi sistemleştirmelerini ve Borusan Yaylı Sazlar Dörtlüsü'ne ya da BİFO'ya (Borusan İstanbul Filarmoni) Burhan Öçal'la yapılacak bir 'crossover' albümü ile ölümsüzleştirebilirlerdi... Bu arada Cem Yılmaz BİFO DVD'si hazırlanıyormuş... Onun geliriyle şimdiden 2'den 5'e çıkardıkları yurtdışı müzik yüksek lisans burslarını artırabilirler... İstanbul 2010'da benim de başkentim olacak...