Bunu kim istiyor olabilir?.. 14.05.2013
Canımızı yaktıkları; hem de çok yaktıkları kesin.
Öncelikle, üzerinde istisnasız herkesin fikir birliği içinde olduğu şu klasik ancak bir o kadar da dramatik tespiti ifade edelim:
Türkiye bataklığa çekilmek isteniyor. (Ne zaman istenmedi ki…)
Dış dünyanın gözü önünde olup bitiyor her şey ve onlar da bu kaya gibi gerçek hedefin en az bizim gibi farkındalar.
Mevcut durum bu. Karşı karşıya kaldığımız çetrefilli meselenin en somut başlangıç noktası ise sınırlarımızdan can havliyle kendilerini bizim topraklarımıza atan Suriyeliler... Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun ifadesiyle 'Tecavüzden kaçanlar'...
Doğru 'okuyanlar'a Hollywood, ABD istihbarat süreçleri için çok önemli ipuçları verebilir. Yüzlercesini bir kenara bırakın sadece Spy Game (Robert Redford, Brad Pitt) adlı filmi izleyenler bile hemen şu soruyu soracaklardır: Reyhanlı ve benzeri provokasyonlar sonucunda bunları düzenleyenlerin hedefi ne olabilir? Türkiye'nin (kamu vicdanı ve kamu oyunun) kafasının tası atıp Suriye'ye girmesi mi?..
O halde hemen ikinci soru sorulabilir: Bunu en çok kim(ler) isteyebilir?..
Hükümet bu soruların tamamını sormuş ve farklı senaryolar üzerine çoktan çalışmıştır…
Dilerseniz, empati kurmak adına zihnimizde bir de iktidarla muhalefetin yerini süratle değiştiriverelim. Muhalefet iktidarda olsa ve diyelim ki, Sayın Kılıçdaroğlu'nun Başbakan, Sayın Bahçeli'nin Başbakan Vekili ve örneğin CHP Adana Milletvekili Sayın Faruk Loğoğlu'nun Dışişleri Bakanı olduğu (Muharrem İnce İçişleri Bakanı, Süheyl Batum Adalet Bakanı, Oktay Vural güvenlikten sorumlu Başbakan Yardımcısı) bir dönemde Suriye kriziyle karşı karşıya kalsaydık?
'O zaman Reyhanlı saldırısı olmazdı ki!' diyen fanatikleri ciddiye almayıp bir kenara bırakırsak, bir koalisyon hükümetinin de tecavüzden kaçan Suriyeli vatandaşları ölüme terketmesinin teorik olarak mümkün olamayacağını herhalde söyleyebiliriz...
'Ne ABD ne de İran. Bağımsız Türkiye!' sloganıyla fırtınalı okyanusta sörf yapabilmesinin pek akıl kârı olamayacağını da sözlerimize ekleyebiliriz herhalde…
Reyhanlı saldırısının CHP hükümeti döneminde olamayacağını varsayacak kadar gerçekçilikten uzak bir politik hayal gücünün nasıl 'bağımsızlıkçı' olabileceğini anlamak mümkün mü? Bağımsızlıkçı tutumun suya sabuna dokunmamakla nasıl bir alâkası olabilir acaba? Ortadoğu'nun şekillendirilmesi sürecinde, ekonomide olduğu gibi dış politikada da etkin bir ülke olmak yerine, müfredat dışına milim çıkmamayı 'onurlu olmak' zanneden Bekçi Murtaza kafasıyla memlekete yararlı olunup olunmayacağını sorgulamak gerek.
'Anne ben ne iş yapıyorum?'
Youth Republic, bir gençlik ajansı. Hazırladıkları 'Anneler Günü' filmini mutlaka internetten seyredin. Çocuklarımızla aramızdaki dağları görmek için. Çok sevimli bir uzaklık aslında bu mesafe... Biraz da bir Türkiye manzarası... Zamanın hızı ve ruhu (Zeitgeist), çocuklarımızı bizlerden çok uzak bir yerlere savurmuş gibi. Aynı evde yaşasak ya da sık sık görüşsek bile bu kavramsal mesafeler aramızda hep var olacak.
Ajansın çalışanları annelerini telefonla arayarak 'Anne ben ne iş yapıyorum?' diye sormuşlar. Aldıkları yanıtlar muhteşem. Artdirektör, metin yazarı, sosyal medya uzmanı gibi net mesleklerden söz etmiyor anneler... Bakın çocuklarının sorusuna nasıl yanıt veriyorlar:
-Grafiklerin iç yüzünü yapıyorsun.
-Sosyal medya çok şey bugünlerde. Firmalar akıyor.
-İnternetten program yüklüyorsun.
-Metin yazarı değil misin sen?
-Kurban olurum oğlum, ayet-el kursi oku!
-Anlat da bileyim oğlum.
-Amblem yapıyorsun.
-Trend topic olmak için bir takım şeyler yapıyorlar, diyorum.
-Süpervayzır!
-Çekilen reklamların yazılarını yazıyorsun.
-Soranlara bir şey anlamıyorum yaptığı işten diyorum.
-Bilgisayarda ürün tanıtımı.
-Söyleyemiyorum oğlum, şimdi şu anda kafam karıştı.
'Ne iş yaptığımızı tam olarak bilmeseler de, bize her zaman destek olan annelerimizin, anneler günü kutlu olsun!' diye bitiyor film.
Anneler de, babalar da, mevcut mesleklerin görev tanımlarının eskisinden bugüne nasıl da büyük bir değişim geçirdiğini biliyorlar bilmesine de, iş anlatmaya gelince hayal güçleri buna yetmiyor. Haklılar... Disiplinler arası etkileşimden başlayarak onlarca neden sayabiliriz bu transformasyonla ilgili olarak.
Türkiye, mesleklerdeki bu yüksek dalga boyunun tüm sonuçlarını etinde, kanında, ruhunda yaşamıyor mu?
Hem kendini mükemmel tanıtan hem de bizi düşündüren Youth Republic'i kutluyorum.
Öncelikle, üzerinde istisnasız herkesin fikir birliği içinde olduğu şu klasik ancak bir o kadar da dramatik tespiti ifade edelim:
Türkiye bataklığa çekilmek isteniyor. (Ne zaman istenmedi ki…)
Dış dünyanın gözü önünde olup bitiyor her şey ve onlar da bu kaya gibi gerçek hedefin en az bizim gibi farkındalar.
Mevcut durum bu. Karşı karşıya kaldığımız çetrefilli meselenin en somut başlangıç noktası ise sınırlarımızdan can havliyle kendilerini bizim topraklarımıza atan Suriyeliler... Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun ifadesiyle 'Tecavüzden kaçanlar'...
Doğru 'okuyanlar'a Hollywood, ABD istihbarat süreçleri için çok önemli ipuçları verebilir. Yüzlercesini bir kenara bırakın sadece Spy Game (Robert Redford, Brad Pitt) adlı filmi izleyenler bile hemen şu soruyu soracaklardır: Reyhanlı ve benzeri provokasyonlar sonucunda bunları düzenleyenlerin hedefi ne olabilir? Türkiye'nin (kamu vicdanı ve kamu oyunun) kafasının tası atıp Suriye'ye girmesi mi?..
O halde hemen ikinci soru sorulabilir: Bunu en çok kim(ler) isteyebilir?..
Hükümet bu soruların tamamını sormuş ve farklı senaryolar üzerine çoktan çalışmıştır…
Dilerseniz, empati kurmak adına zihnimizde bir de iktidarla muhalefetin yerini süratle değiştiriverelim. Muhalefet iktidarda olsa ve diyelim ki, Sayın Kılıçdaroğlu'nun Başbakan, Sayın Bahçeli'nin Başbakan Vekili ve örneğin CHP Adana Milletvekili Sayın Faruk Loğoğlu'nun Dışişleri Bakanı olduğu (Muharrem İnce İçişleri Bakanı, Süheyl Batum Adalet Bakanı, Oktay Vural güvenlikten sorumlu Başbakan Yardımcısı) bir dönemde Suriye kriziyle karşı karşıya kalsaydık?
'O zaman Reyhanlı saldırısı olmazdı ki!' diyen fanatikleri ciddiye almayıp bir kenara bırakırsak, bir koalisyon hükümetinin de tecavüzden kaçan Suriyeli vatandaşları ölüme terketmesinin teorik olarak mümkün olamayacağını herhalde söyleyebiliriz...
'Ne ABD ne de İran. Bağımsız Türkiye!' sloganıyla fırtınalı okyanusta sörf yapabilmesinin pek akıl kârı olamayacağını da sözlerimize ekleyebiliriz herhalde…
Reyhanlı saldırısının CHP hükümeti döneminde olamayacağını varsayacak kadar gerçekçilikten uzak bir politik hayal gücünün nasıl 'bağımsızlıkçı' olabileceğini anlamak mümkün mü? Bağımsızlıkçı tutumun suya sabuna dokunmamakla nasıl bir alâkası olabilir acaba? Ortadoğu'nun şekillendirilmesi sürecinde, ekonomide olduğu gibi dış politikada da etkin bir ülke olmak yerine, müfredat dışına milim çıkmamayı 'onurlu olmak' zanneden Bekçi Murtaza kafasıyla memlekete yararlı olunup olunmayacağını sorgulamak gerek.
'Anne ben ne iş yapıyorum?'
Youth Republic, bir gençlik ajansı. Hazırladıkları 'Anneler Günü' filmini mutlaka internetten seyredin. Çocuklarımızla aramızdaki dağları görmek için. Çok sevimli bir uzaklık aslında bu mesafe... Biraz da bir Türkiye manzarası... Zamanın hızı ve ruhu (Zeitgeist), çocuklarımızı bizlerden çok uzak bir yerlere savurmuş gibi. Aynı evde yaşasak ya da sık sık görüşsek bile bu kavramsal mesafeler aramızda hep var olacak.
Ajansın çalışanları annelerini telefonla arayarak 'Anne ben ne iş yapıyorum?' diye sormuşlar. Aldıkları yanıtlar muhteşem. Artdirektör, metin yazarı, sosyal medya uzmanı gibi net mesleklerden söz etmiyor anneler... Bakın çocuklarının sorusuna nasıl yanıt veriyorlar:
-Grafiklerin iç yüzünü yapıyorsun.
-Sosyal medya çok şey bugünlerde. Firmalar akıyor.
-İnternetten program yüklüyorsun.
-Metin yazarı değil misin sen?
-Kurban olurum oğlum, ayet-el kursi oku!
-Anlat da bileyim oğlum.
-Amblem yapıyorsun.
-Trend topic olmak için bir takım şeyler yapıyorlar, diyorum.
-Süpervayzır!
-Çekilen reklamların yazılarını yazıyorsun.
-Soranlara bir şey anlamıyorum yaptığı işten diyorum.
-Bilgisayarda ürün tanıtımı.
-Söyleyemiyorum oğlum, şimdi şu anda kafam karıştı.
'Ne iş yaptığımızı tam olarak bilmeseler de, bize her zaman destek olan annelerimizin, anneler günü kutlu olsun!' diye bitiyor film.
Anneler de, babalar da, mevcut mesleklerin görev tanımlarının eskisinden bugüne nasıl da büyük bir değişim geçirdiğini biliyorlar bilmesine de, iş anlatmaya gelince hayal güçleri buna yetmiyor. Haklılar... Disiplinler arası etkileşimden başlayarak onlarca neden sayabiliriz bu transformasyonla ilgili olarak.
Türkiye, mesleklerdeki bu yüksek dalga boyunun tüm sonuçlarını etinde, kanında, ruhunda yaşamıyor mu?
Hem kendini mükemmel tanıtan hem de bizi düşündüren Youth Republic'i kutluyorum.