"Genç" Kristal Elma yakışır...
Sabah Gazetesi - 11.06.2006
NTV`de Murat Birsel`in programından çıkarken Reklamcılar Derneği Başkanı Jeffi Medina ile konuşuyoruz.Reklamların iş sonuçlarına ulaşıp ulaşmadıklarına göre verilen Effie Ödülü Türkiye`ye niye 36 yıl sonra geldi, diye sorsaydın dedi. Sonra devam etti: Şirketler, iş sonuçlarını daha yeni yeni açıklamaya başladılar. Hangi veriye dayanarak ödül verecektik?... Başkan yüzde yüz haklı. Halka açıklık kültürünün tarihi şunun şurasında ne kadardır ki?
Reklam verme, iletişimi yönetme kültürünün gelişmesi de benzer bir yol izler ülkemizde. Daha bu yıl pastanın iki milyar doları aşması bekleniyor. Adam başına düşen reklam harcaması hgelişmiş ülkelerin onda birinden az. Son Kristal Elma ödül töreninde salona bakarken bunları geçiriyordum aklımdan.
Aslında keyfim yerindeydi. Benim favorilerim de ödül almıştı: Omo, Kirlenmek Güzeldir, Axess (Özgü Namal`lı ilk film). Yönetmen ödülüne vefa duygusu ile rahmetli dostum Ali Tara`nın adını vermişlerdi. Cenk-Erdem ikilisinin sunumları da çok başarılıydı. Hazım Başaran`ın girişteki filmi harikaydı. Reklam sektörünün yöneticileri, patronları ve özellikle tüm bayan katılımcılar geceye hakkını vermişler, hepsi birbirinden şık ve özenle seçilmiş kıyafetlerle gelmişlerdi.
Oysa sektörün `yaratıcı` erkeklerinde yıllardır aynı tavır devam ediyor. (bir iki ajansın jilet gibi gençlerini tenzih ederim) Erkeklerin genelinde Bu ödülü takmıyorum ben! hali... Lastik ayakkabı, blucin, dandik bir tişört... Arkadaşlar kendilerini sanatçı, yaptıkları işi sanat sanıyorlar ya! Tavrın nedeni bu. Hepsi birer Nobel`i reddeden Sartre, ya da Oscar`ı reddeden Brando sanki... Oysa gözlerinden okuyorum, hepsinde `istemem yan cebime` durumu var. Bu da kötü bir şey değil ki zaten.
Başlangıcında bütün iş dünyasının itibar ettiği, smokin veya koyu renkle katıldığı, biletlerinin kapışıldığı bu ödülün adı `Genç Kristal Elma` olsa diyeceğim yok. Kendi aranda ne yaparsan yap. Ya da herkes o delikanlılar gibi, kafeden biraz önce çıkmış da Bodrum`a dağıtmaya gidiyor gibi gelse, yine susacağım. Ama kardeşim, ortadan dönen 2 milyar dolardan söz ediyoruz. Reklam para işidir. İş dünyasının işidir. Ciddi iştir. Sizin maaşlarınızı ödeyen iş dünyası, o 2 milyar doları ödeyen reklam veren niçin yoktu ön sıralarda, bir sorsanıza kendinize. Neden arka sıralar doluydu da ön sıralar boştu? Bu kafayla devam ederseniz gelecekte elmaları kendi kendinize paylaşırsınız. Reklam sektörü niye itibar kaybediyor diye de hayıflanır durursunuz. Bütün bu söylediklerim, sektörün yaptığı işlerin dünya standardında olduğunu, kazananların ödülleri analarının ak sütü gibi hak ettikleri gerçeğini yadsımaz. Hepsini yürekten kutlarım.
Futbol ayakla değil yürekle oynanır..
Dünya Kupası sadece takımların değil spor ürünleri markalarının da mücadele alanı olmuştur. FIFA 2006`nın da resmi sponsorluğunu alan Adidas, rekabet karşısında ciddi bir avantaj sağladı. Ancak Nike bu duruma müthiş bir kampanya ile cevap verdi: Joga Bonito (Güzel Oyun).
Nike`nin biraz risk alarak seçtiği sözcüsü, Fransızlar`ın ve Manchester United`ın hırçınlığıyla ün yapmış eski golcüsü Eric Cantona. Hatırlarsınız Cantona, Fransa`da doğup sonradan Beşiktaşlı olan Pascal Nouma`nın tersine, sanki Beşiktaş Çarşısı`nda doğmuş da, sonradan Fransız olmuş gibiydi.
Nike`nin kilit mesajı şu: Futbol sadece ayakla değil, yürekle de oynanacak bir oyundur. Firma, aynı zamanda son dünya şampiyonu ve yeni turnuvanın tek favorisi Brezilya`nın da sponsoru. Adidas Impossible Is Nothing mesajını seçerken vitrine David Beckham`ı koymuştu. Başta Beckham olmak üzere, formasını da üretmekte oldukları Real Madrid kimsenin tahmin edemediği bir gerileme devrine girdi. Mesajlarını destekleyecek bir başarının oluşmaması Adidas adına talihsizlikti. İletişimde böyle riskler alınır. Son kupada sponsoru olduğu Almanya finalde kaybetti, Fransa gol atamadan evine döndü, Arjantin umduğunu bulamadı. Türkiye o zaman Adidas ile çalışıyordu ve dünya kupasını 3. olarak tamamladı. Türkiye kupadan hemen sonra Nike ile anlaşma sağladı. Aslında İsviçre maçındaki olayların ardından Nike`nin bu kampanyasına en çok Türkiye`nin ihtiyacı var.Fatih Terim bu konularda cin gibidir. Fırsatı görecek ve en azından Nike-Türkiye ile Joga Bonito felsefesini Türkiye`deki kampanyasına uyarlaması için konuşacaktır. İşe Türk Milli Takımı`nın yıldızlarını katmak, sadece uluslararası algılanmamızı olumlu yönde etkilemekle kalmaz, aynı zamanda tribündeki şiddeti ve maganda terörünü önlemek için de kaçırılmaması gereken bir fırsat olabilir.
NTV`de Murat Birsel`in programından çıkarken Reklamcılar Derneği Başkanı Jeffi Medina ile konuşuyoruz.Reklamların iş sonuçlarına ulaşıp ulaşmadıklarına göre verilen Effie Ödülü Türkiye`ye niye 36 yıl sonra geldi, diye sorsaydın dedi. Sonra devam etti: Şirketler, iş sonuçlarını daha yeni yeni açıklamaya başladılar. Hangi veriye dayanarak ödül verecektik?... Başkan yüzde yüz haklı. Halka açıklık kültürünün tarihi şunun şurasında ne kadardır ki?
Reklam verme, iletişimi yönetme kültürünün gelişmesi de benzer bir yol izler ülkemizde. Daha bu yıl pastanın iki milyar doları aşması bekleniyor. Adam başına düşen reklam harcaması hgelişmiş ülkelerin onda birinden az. Son Kristal Elma ödül töreninde salona bakarken bunları geçiriyordum aklımdan.
Aslında keyfim yerindeydi. Benim favorilerim de ödül almıştı: Omo, Kirlenmek Güzeldir, Axess (Özgü Namal`lı ilk film). Yönetmen ödülüne vefa duygusu ile rahmetli dostum Ali Tara`nın adını vermişlerdi. Cenk-Erdem ikilisinin sunumları da çok başarılıydı. Hazım Başaran`ın girişteki filmi harikaydı. Reklam sektörünün yöneticileri, patronları ve özellikle tüm bayan katılımcılar geceye hakkını vermişler, hepsi birbirinden şık ve özenle seçilmiş kıyafetlerle gelmişlerdi.
Oysa sektörün `yaratıcı` erkeklerinde yıllardır aynı tavır devam ediyor. (bir iki ajansın jilet gibi gençlerini tenzih ederim) Erkeklerin genelinde Bu ödülü takmıyorum ben! hali... Lastik ayakkabı, blucin, dandik bir tişört... Arkadaşlar kendilerini sanatçı, yaptıkları işi sanat sanıyorlar ya! Tavrın nedeni bu. Hepsi birer Nobel`i reddeden Sartre, ya da Oscar`ı reddeden Brando sanki... Oysa gözlerinden okuyorum, hepsinde `istemem yan cebime` durumu var. Bu da kötü bir şey değil ki zaten.
Başlangıcında bütün iş dünyasının itibar ettiği, smokin veya koyu renkle katıldığı, biletlerinin kapışıldığı bu ödülün adı `Genç Kristal Elma` olsa diyeceğim yok. Kendi aranda ne yaparsan yap. Ya da herkes o delikanlılar gibi, kafeden biraz önce çıkmış da Bodrum`a dağıtmaya gidiyor gibi gelse, yine susacağım. Ama kardeşim, ortadan dönen 2 milyar dolardan söz ediyoruz. Reklam para işidir. İş dünyasının işidir. Ciddi iştir. Sizin maaşlarınızı ödeyen iş dünyası, o 2 milyar doları ödeyen reklam veren niçin yoktu ön sıralarda, bir sorsanıza kendinize. Neden arka sıralar doluydu da ön sıralar boştu? Bu kafayla devam ederseniz gelecekte elmaları kendi kendinize paylaşırsınız. Reklam sektörü niye itibar kaybediyor diye de hayıflanır durursunuz. Bütün bu söylediklerim, sektörün yaptığı işlerin dünya standardında olduğunu, kazananların ödülleri analarının ak sütü gibi hak ettikleri gerçeğini yadsımaz. Hepsini yürekten kutlarım.
Futbol ayakla değil yürekle oynanır..
Dünya Kupası sadece takımların değil spor ürünleri markalarının da mücadele alanı olmuştur. FIFA 2006`nın da resmi sponsorluğunu alan Adidas, rekabet karşısında ciddi bir avantaj sağladı. Ancak Nike bu duruma müthiş bir kampanya ile cevap verdi: Joga Bonito (Güzel Oyun).
Nike`nin biraz risk alarak seçtiği sözcüsü, Fransızlar`ın ve Manchester United`ın hırçınlığıyla ün yapmış eski golcüsü Eric Cantona. Hatırlarsınız Cantona, Fransa`da doğup sonradan Beşiktaşlı olan Pascal Nouma`nın tersine, sanki Beşiktaş Çarşısı`nda doğmuş da, sonradan Fransız olmuş gibiydi.
Nike`nin kilit mesajı şu: Futbol sadece ayakla değil, yürekle de oynanacak bir oyundur. Firma, aynı zamanda son dünya şampiyonu ve yeni turnuvanın tek favorisi Brezilya`nın da sponsoru. Adidas Impossible Is Nothing mesajını seçerken vitrine David Beckham`ı koymuştu. Başta Beckham olmak üzere, formasını da üretmekte oldukları Real Madrid kimsenin tahmin edemediği bir gerileme devrine girdi. Mesajlarını destekleyecek bir başarının oluşmaması Adidas adına talihsizlikti. İletişimde böyle riskler alınır. Son kupada sponsoru olduğu Almanya finalde kaybetti, Fransa gol atamadan evine döndü, Arjantin umduğunu bulamadı. Türkiye o zaman Adidas ile çalışıyordu ve dünya kupasını 3. olarak tamamladı. Türkiye kupadan hemen sonra Nike ile anlaşma sağladı. Aslında İsviçre maçındaki olayların ardından Nike`nin bu kampanyasına en çok Türkiye`nin ihtiyacı var.Fatih Terim bu konularda cin gibidir. Fırsatı görecek ve en azından Nike-Türkiye ile Joga Bonito felsefesini Türkiye`deki kampanyasına uyarlaması için konuşacaktır. İşe Türk Milli Takımı`nın yıldızlarını katmak, sadece uluslararası algılanmamızı olumlu yönde etkilemekle kalmaz, aynı zamanda tribündeki şiddeti ve maganda terörünü önlemek için de kaçırılmaması gereken bir fırsat olabilir.