"Habisler ve dangalaklar için özel açıklama"
Fikir sahibi olmanın "yalakalıkla" eş değer olduğunu sanan bazı "dangalaklara" inat, Hulusi kardeşimin geçmiş başarılarını bir kez de sizlerle paylaşmakta yarar görüyorum.
Geçen sayı Marketing Türkiye'de "Önce Fikir sonra Yaratıcı Fikir" başlıklı yazımız bugüne kadarki en yüksek okunma oranına ulaşmış. O yazıda Derimod örneğinden yola çıkarak bir iletişim ajansı değişikliğinin nasıl oluşabileceğinden söz etmiştik.
11 yıl hizmet verdiğimiz IBM'le yolları ayırdığımız 2000'li yılların başındaki deneyimimizi de anlatarak şöyle demişiz:
"Derimod eski ajansından memnun değil miydi? Hayır, memnundu. Uzun yıllardır hizmet alıyorlardı. Çok başarılı işlere birlikte imza atmışlardı. Deri cekette neredeyse pazarın tek başına öncüsü olan Derimod markasının güçlenerek yoluna devam etmesinde eski ajansın katma değeri büyüktü"
Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra bazen böyle bir ayrılma kararı alınabiliyor; bu karar her iki tarafında da işine yarayabiliyordu. (İnsanlarda da öyle değil mi?) Özellikle yazının başlığı ve ilerleyen bölümleri bazı zekâ özürlüler tarafından Derimod'un eski ajansı MARKA'nın eleştirisi olarak algılanıp, uzun yıllara ve pek çok işte birlikte çalışmışlığın verdiği verimli iş ortaklıklarına dayalı dostluğumuzdan hiç haz etmeyen "habaset erbabı" tarafından ajansın patronu Hulus Derici'ye, "Bak, Ali Saydam sana nasıl saldırmış. Ümit Zaim zaten onun müşterisidir. Tetikçilik yapmış" diye tezvirata dönüştürülünce, sevgili Hulusi'yi aramak vacip oldu. (Bu arada bir dip not: Ümit Zaim'le dostluğum 50 yıla ve İstanbul Erkek Lisesi'ndeki yatılı okul anılarına kadar gider, müşteri - ajans ilişkisine değil.)
Derici ile bizim ofiste oturup uzun boylu sohbet ettik. En azından bir reklamcı olarak kendisine duyduğum saygının bir kez daha altının çizilmesi için geçmişi şöyle bir gözden geçirmekte yarar vardı. Fikir sahibi olmanın "yalakalıkla" eş değer olduğunu sanan bazı "dangalaklara" inat, Hulusi kardeşimin geçmiş başarılarını bir kez de sizlerle paylaşmakta yarar görüyorum.
Öte yandan ajans-müşteri ilişkisinin sonsuza dek sürdüğü görülmüş değildir. Bugün Derimod bir başka reklam ajansı ile Hulusi Derici de bir başka deri firması ile yollarına devam etmekteler. Geçen yazımızda söylediğimizi, habisler ve dangalaklar için bir kez daha tekrarlayalım. Bersay İletişim Grubu yılda ortalama 20-25 yeni müşteriye hizmet vermeye başlar; 10-15 eski müşterisiyle de yolları ayrılır. Bu durum Bersay ve müşterileri için herhangi bir değer yargısı içermez. Ne içerdiğini Marketing Türkiye'nin geçen sayısında yazdım. Akıl gözüyle okuyanların, sektöre bir katma değer getirmeyi amaçlayan niyetimizi keşfetmiş olduklarını biliyorum. Habislere diyecek bir lafım zaten hiçbir zaman olmadı.
Bu ikili her zaman stardı
Reklam yapımcılarının ve klip çekenlerin Türk sinemasına büyük ivme kazandırdığını artık herkes kabul etmiş durumda. Kısacık süre içinde istenen mesajı net bir şekilde vermek, bir ürün, hizmet ya da fikri satın alma konusunda hedef kitleyi ikna etmek, kolay iş değil. Bunu başarabilen uzun metraj filmlerde zaten alıp başını gider.
Böcek Yapım ve onun başarılı patronu Ömer Faruk Sorak işte her üç alanda (Reklam, klip, sinema) ciddi başarılara imza atmış bir usta. "Aşk Tesadüfleri Sever" onun büyük iş yapmış son filmlerinden. Böcek yapım şu anda herkesin sevgilisi haline gelmiş olan bir reklam filminin de yapımını üstlenmiş: Snickers reklamı.
Filmi anlatmaya gerek yok. "Muazzez Abacı ile Gönül Yazar'ın oynadığı reklam filmi" deyin herkes bilir. Sloganı, packshot'u bile söylerler: "Açken sen sen değilsin! Snickers! Açlığını yok et!"
Reklam ajansı Alice BBDO... İki star dışında hepsi başarılı diğer oyuncular: Erkut Emre Kaya, Berk Pekiner, Can Kurşunlu, Melih Bahar, Ayhan Aktaş.
Yönetmen koltuğunda ise Eralp Vardar oturmuş.
Oradan buradan alınıp tercüme edilip konmamış. Dibine kadar bizden. Son derece zekice bir çözümleme ve absürdün sınırlarını zorlayan bir mizah anlayışı. Başta bu çalışmaya yeşil ışık yakmış olan markanın yetkilileri tüm emeği geçenleri kutluyorum.
Çok güzel ve etkili olmak yetmeyebilir
Son Vestel reklamı belli ki büyük emek, masraf ve prodüksiyon planlama kabiliyeti gerektirmiş. Şilebi ele geçirmiş olan Afrikalı korsanlar bir anda karşıların "Trnsaformer"lara dönüşmüş olan Vestel ürünlerini görüyor. Film bu ya, bizim robotlar Afrikalı korsanları teker teker temizleyip, kimini denize atarak gemiyi ele geçirip kaptana teslim ederek kendi konteynırlarına geri dönüyorlar. Neden ağzımda buruk tat kalıyor peki. Film başarılı... Bugüne kadar yapılmış olanlara bağlanıyor ve onların anlamlı bir devamı. Kilit mesaj da çok net anlaşılıyor.
O zaman sorun ne?
Çok kısa bir sür önce Başbakan Erdoğan ve çevresindeki Türk heyeti oralara gitti, yardım elini uzattı diye mi? Şu ana kadar son derece naif bir kimlik çizmiş olan transformer'ların bir anda şiddet uygulamaya başladıkları için mi? Afrikalı da olsa başından beri son derece iyiliksever olarak gösterilmiş olan robotların insanları yok etmeye de programlanmış olabilecekleri algısının yaratılmasından etkilenmem mi?
Bilemedim...
İşte bazen böyle "çok güzel ve etkili" filmler birilerini rahatsız edebilir. Umalım bu kadı kızında da bulunabilecek bir küçük hatadır ve film Vestel'in hedefine ulaşmasını sağlar...
Şu "Cek Cak" ı bir durdursalar
Bizim medya zaman zaman bu numaralı yer. Biraz da işine geldiğinden... Hyadarpaşa'nın Gelini diye Erkan Özerman'ın bize sunduğu bizimde milli kahraman haline getirdiğimiz sıradan Fransız porno yıldızı Christine Haydar bunlardan biridir.
Özerman, bir medya ilişkileri dehası olarak yılar sonra hayli yaşlanmış olan Sayın Haydar'ı bu kez de bir tiyatro sanatçısı olarak sundu İstanbullu meraklılara. Onlar da gidip izlediler. Okan Bayülgen'in bu espasta ne işi vardı bir türlü anlayamamıştım.
Bir Mike Mitchell var. 8 yıldır Fethiye'de yaşıyormuş. Büyük olasılıkla gazetelerimizden birinde bir tanıdığı var; ya da onun tanıdıklarının bir tanıdığı. Girin internetten arayın, göreceksiniz. Zırt pırt şöyle haberler çıkar:
"Demir Adam lakabıyla tanınan ve Cesur Yürek ile Gladyatör'deki performansıyla büyüleyen ünlü İngiliz oyuncu Mike Mitchell..."
"Rough around the edges" adlı bir İngiliz filmiymiş söz konusu olan. Üçleme olacakmış... Daha önce o iki büyük filmde oynamış olan ve yedi yıldır Fethiye'de yaşayan "Demir Adam" Mike da bu serinin ikincisinde rol alacakmış...
Verileri kontrol ettim. Beyefendinin Fethiye'de "oturuyor" olmasının dışında hiçbiri doğru değil. Evet, abartmıyorum; hiçbiri... Gladyatör ve Cesur Yürek'te böyle biri oynamamış. Yeni filmin esamesi okunmuyor. Mike'ın da adına herhangi bir listede rastlamak mümkün değil.
Mike'ın bu işte bir günahı var mı? Hayır. "Mike haberleri" en büyük gazetelerimizden birinde sürekli aynı kişinin imzası ile çıkıyor. Yönetici arkadaşlar bir baksalar hemen bulacaklar.
O kadar uzağa gitmeye gerek yok daha geçenlerde İstanbul'a 51 yaşındaki Van Damme'ı getirdiler. Ardından hemen bir açıklama "Van Damme İstanbul Büyükçekmece'de bir yer alıp oraya film stüdyosu yapacak"
Bütün gazetelerde büyük mürekkep paylarıyla yer aldı haber. Gazete yöneticilerimiz "Cek, Cak" haberlerinin gazeteye girmesini yasaklamadıkça, önüne gelen şirket, kişi, kurum, "Onu da yapacağım, bunu da yapacağım, Batı'ya açılacağım"... Dilin kemiği yok salla gitsin.
1970'lerin sonlarında nasip olmuş, Anthony Quinn'le bir röportaj yapmıştım. Quinn basın toplantısında bir dizi "Cek Cak" sıralamıştı. Ben de onunla röportaja gitmeden dersimi çok iyi çalıştığım için yalnız kaldığımızda "Söylediklerinizin hiçbir doğru değil" demiştim, "Neden böyle yapıyorsunuz? Quinn'in o lafını hiçbir zaman unutmadım: "Ali Bey, ben onlara hep yalan söylerim. Çünkü onlar yalan söylememi isterler. Benim de gündemde kalmak hoşuma gider. Yoksa onları yalan söylemeden doyurmak için her gün bir film çekmem gerekirdi."
Geçen sayı Marketing Türkiye'de "Önce Fikir sonra Yaratıcı Fikir" başlıklı yazımız bugüne kadarki en yüksek okunma oranına ulaşmış. O yazıda Derimod örneğinden yola çıkarak bir iletişim ajansı değişikliğinin nasıl oluşabileceğinden söz etmiştik.
11 yıl hizmet verdiğimiz IBM'le yolları ayırdığımız 2000'li yılların başındaki deneyimimizi de anlatarak şöyle demişiz:
"Derimod eski ajansından memnun değil miydi? Hayır, memnundu. Uzun yıllardır hizmet alıyorlardı. Çok başarılı işlere birlikte imza atmışlardı. Deri cekette neredeyse pazarın tek başına öncüsü olan Derimod markasının güçlenerek yoluna devam etmesinde eski ajansın katma değeri büyüktü"
Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra bazen böyle bir ayrılma kararı alınabiliyor; bu karar her iki tarafında da işine yarayabiliyordu. (İnsanlarda da öyle değil mi?) Özellikle yazının başlığı ve ilerleyen bölümleri bazı zekâ özürlüler tarafından Derimod'un eski ajansı MARKA'nın eleştirisi olarak algılanıp, uzun yıllara ve pek çok işte birlikte çalışmışlığın verdiği verimli iş ortaklıklarına dayalı dostluğumuzdan hiç haz etmeyen "habaset erbabı" tarafından ajansın patronu Hulus Derici'ye, "Bak, Ali Saydam sana nasıl saldırmış. Ümit Zaim zaten onun müşterisidir. Tetikçilik yapmış" diye tezvirata dönüştürülünce, sevgili Hulusi'yi aramak vacip oldu. (Bu arada bir dip not: Ümit Zaim'le dostluğum 50 yıla ve İstanbul Erkek Lisesi'ndeki yatılı okul anılarına kadar gider, müşteri - ajans ilişkisine değil.)
Derici ile bizim ofiste oturup uzun boylu sohbet ettik. En azından bir reklamcı olarak kendisine duyduğum saygının bir kez daha altının çizilmesi için geçmişi şöyle bir gözden geçirmekte yarar vardı. Fikir sahibi olmanın "yalakalıkla" eş değer olduğunu sanan bazı "dangalaklara" inat, Hulusi kardeşimin geçmiş başarılarını bir kez de sizlerle paylaşmakta yarar görüyorum.
- MARKA ajansı, Audi'ye 11 yıl hizmet verdi. 1997'de yıllık 700 adet seviyesinde olan (Mercedes ve BMW 3 bin - 4 bin aralığında, Volvo bin 500 civarındaydı) Audi satışları, 2008'i 6 bin adet seviyelerinde tamamlayarak, lüks otomobil segmentinin en çok satan markası olmuştu. Bizim de bir ucundan tuttuğumuz ve sadece yazılı basında yer alan "Audi'de asla bulamayacağınız aksesuarlar" kampanyası hem çok ucuza mal oldu; hem de bugün bile hatırlanan bir etki yarattı.
- 2009'da Hyundai ile MARKA'nın çalışması gündeme geldi. Aynı sektörden birden fazla müşteriye hizmet verilmesi son derece doğru olmasına ve iki marka asla birbirlerine rakip olmamalarına rağmen Audi izin vermedi. Bunun üzerine yola Hyundai ile devam ettiler. 18 yıldır Türkiye pazarında olan Hyundai, o hizmet yılında ilk kez binek otomobilin en çok satan markası oldu. Yılların açık ara lideri Renault'un bin 500 adet önünde yılı lider bitirdi.
- Derici, Atlasjet'le çalışmaya başladığında firma pazara yeni girmişti (2005). Atlasjet, THY'den sonra gelen iki güçlü markadan biriydi. Reklama 1 lira harcarken, rakibi 20 lira harcamıştı. Atlasjet geçen yıl (THY de dahil) tüm havayolları arasında vergi rekortmeni oldu. 3 yıl önce Interbrand'in araştırmasına göre "Türkiye'deki cool markalar" arasına giren tek havayolu markası oldu.
- MARKA, Sinpaş'a 16 yıl hizmet verdi. Bugün Sinpaş Grubu Türkiye'nin en büyük gayrimenkul topluluklarından biridir.
- 1997-1999 yılları arasında hizmet verdiği Molfix ve Molped, Derici'nin elinde büyümüştür diyebiliriz. Çok güçlü markaların olduğu bir sektöre çok sonradan girmesine rağmen 2 yılda yüzde 20'ye yakın pazar payı elde etmişti. İki marka bugün de aynı başarıyla yoluna devam etmekte.
- Hulusi'nin en çılgın projelerinin başında hiç şüphesiz Regal gelir. Yine son derece küçük bir reklam bütçesiyle hiç de yabana atılmayacak bir başarıya erişmiş, yıllık 200 milyonun üstünde ciro yapan bir marka ortaya çıkmıştı.
- Alpet'te de Derici'nin izlerine rastlamak mümkün. Sektör ortalamalarının 8 ila 10 katı büyüme sergileyerek beşinci büyük petrol dağıtım şirketi olma hedefine çok yakın olduğu söylenebilir.
- Bir başka örnek de Adios olabilir. Marka, Yapı Kredi ile 3 yıldır süren çalışma dönemi içinde doğdu. 1 yılda bu kategorinin en güçlü markasının 5 yılda ulaştığı kullanıcı sayısın (190 bin) yakalamış olan Adios, bugün yaklaşık 350 bin kullanıcıya sahip güçlü bir marka olarak kategorisinde saygın bir yere sahiptir.
- Defacto markasının gelişiminde Derici ve ekibinin yarattığı katma değer vardır. 4 yılda 15 mağazadan 120 mağazaya çıkan Defacto'nun 2010 cirosunun 317 milyon TL olduğu söyleniyor.
- Son çarpıcı örnek ise Wenice olabilir. Verilen bilgiye göre, Wenice satışlarını bir önceki döneme göre 7 kat artırmış ve 4 bin 700 ciddi bayilik teklifi almış.
Öte yandan ajans-müşteri ilişkisinin sonsuza dek sürdüğü görülmüş değildir. Bugün Derimod bir başka reklam ajansı ile Hulusi Derici de bir başka deri firması ile yollarına devam etmekteler. Geçen yazımızda söylediğimizi, habisler ve dangalaklar için bir kez daha tekrarlayalım. Bersay İletişim Grubu yılda ortalama 20-25 yeni müşteriye hizmet vermeye başlar; 10-15 eski müşterisiyle de yolları ayrılır. Bu durum Bersay ve müşterileri için herhangi bir değer yargısı içermez. Ne içerdiğini Marketing Türkiye'nin geçen sayısında yazdım. Akıl gözüyle okuyanların, sektöre bir katma değer getirmeyi amaçlayan niyetimizi keşfetmiş olduklarını biliyorum. Habislere diyecek bir lafım zaten hiçbir zaman olmadı.
Bu ikili her zaman stardı
Reklam yapımcılarının ve klip çekenlerin Türk sinemasına büyük ivme kazandırdığını artık herkes kabul etmiş durumda. Kısacık süre içinde istenen mesajı net bir şekilde vermek, bir ürün, hizmet ya da fikri satın alma konusunda hedef kitleyi ikna etmek, kolay iş değil. Bunu başarabilen uzun metraj filmlerde zaten alıp başını gider.
Böcek Yapım ve onun başarılı patronu Ömer Faruk Sorak işte her üç alanda (Reklam, klip, sinema) ciddi başarılara imza atmış bir usta. "Aşk Tesadüfleri Sever" onun büyük iş yapmış son filmlerinden. Böcek yapım şu anda herkesin sevgilisi haline gelmiş olan bir reklam filminin de yapımını üstlenmiş: Snickers reklamı.
Filmi anlatmaya gerek yok. "Muazzez Abacı ile Gönül Yazar'ın oynadığı reklam filmi" deyin herkes bilir. Sloganı, packshot'u bile söylerler: "Açken sen sen değilsin! Snickers! Açlığını yok et!"
Reklam ajansı Alice BBDO... İki star dışında hepsi başarılı diğer oyuncular: Erkut Emre Kaya, Berk Pekiner, Can Kurşunlu, Melih Bahar, Ayhan Aktaş.
Yönetmen koltuğunda ise Eralp Vardar oturmuş.
Oradan buradan alınıp tercüme edilip konmamış. Dibine kadar bizden. Son derece zekice bir çözümleme ve absürdün sınırlarını zorlayan bir mizah anlayışı. Başta bu çalışmaya yeşil ışık yakmış olan markanın yetkilileri tüm emeği geçenleri kutluyorum.
Çok güzel ve etkili olmak yetmeyebilir
Son Vestel reklamı belli ki büyük emek, masraf ve prodüksiyon planlama kabiliyeti gerektirmiş. Şilebi ele geçirmiş olan Afrikalı korsanlar bir anda karşıların "Trnsaformer"lara dönüşmüş olan Vestel ürünlerini görüyor. Film bu ya, bizim robotlar Afrikalı korsanları teker teker temizleyip, kimini denize atarak gemiyi ele geçirip kaptana teslim ederek kendi konteynırlarına geri dönüyorlar. Neden ağzımda buruk tat kalıyor peki. Film başarılı... Bugüne kadar yapılmış olanlara bağlanıyor ve onların anlamlı bir devamı. Kilit mesaj da çok net anlaşılıyor.
O zaman sorun ne?
Çok kısa bir sür önce Başbakan Erdoğan ve çevresindeki Türk heyeti oralara gitti, yardım elini uzattı diye mi? Şu ana kadar son derece naif bir kimlik çizmiş olan transformer'ların bir anda şiddet uygulamaya başladıkları için mi? Afrikalı da olsa başından beri son derece iyiliksever olarak gösterilmiş olan robotların insanları yok etmeye de programlanmış olabilecekleri algısının yaratılmasından etkilenmem mi?
Bilemedim...
İşte bazen böyle "çok güzel ve etkili" filmler birilerini rahatsız edebilir. Umalım bu kadı kızında da bulunabilecek bir küçük hatadır ve film Vestel'in hedefine ulaşmasını sağlar...
Şu "Cek Cak" ı bir durdursalar
Bizim medya zaman zaman bu numaralı yer. Biraz da işine geldiğinden... Hyadarpaşa'nın Gelini diye Erkan Özerman'ın bize sunduğu bizimde milli kahraman haline getirdiğimiz sıradan Fransız porno yıldızı Christine Haydar bunlardan biridir.
Özerman, bir medya ilişkileri dehası olarak yılar sonra hayli yaşlanmış olan Sayın Haydar'ı bu kez de bir tiyatro sanatçısı olarak sundu İstanbullu meraklılara. Onlar da gidip izlediler. Okan Bayülgen'in bu espasta ne işi vardı bir türlü anlayamamıştım.
Bir Mike Mitchell var. 8 yıldır Fethiye'de yaşıyormuş. Büyük olasılıkla gazetelerimizden birinde bir tanıdığı var; ya da onun tanıdıklarının bir tanıdığı. Girin internetten arayın, göreceksiniz. Zırt pırt şöyle haberler çıkar:
"Demir Adam lakabıyla tanınan ve Cesur Yürek ile Gladyatör'deki performansıyla büyüleyen ünlü İngiliz oyuncu Mike Mitchell..."
"Rough around the edges" adlı bir İngiliz filmiymiş söz konusu olan. Üçleme olacakmış... Daha önce o iki büyük filmde oynamış olan ve yedi yıldır Fethiye'de yaşayan "Demir Adam" Mike da bu serinin ikincisinde rol alacakmış...
Verileri kontrol ettim. Beyefendinin Fethiye'de "oturuyor" olmasının dışında hiçbiri doğru değil. Evet, abartmıyorum; hiçbiri... Gladyatör ve Cesur Yürek'te böyle biri oynamamış. Yeni filmin esamesi okunmuyor. Mike'ın da adına herhangi bir listede rastlamak mümkün değil.
Mike'ın bu işte bir günahı var mı? Hayır. "Mike haberleri" en büyük gazetelerimizden birinde sürekli aynı kişinin imzası ile çıkıyor. Yönetici arkadaşlar bir baksalar hemen bulacaklar.
O kadar uzağa gitmeye gerek yok daha geçenlerde İstanbul'a 51 yaşındaki Van Damme'ı getirdiler. Ardından hemen bir açıklama "Van Damme İstanbul Büyükçekmece'de bir yer alıp oraya film stüdyosu yapacak"
Bütün gazetelerde büyük mürekkep paylarıyla yer aldı haber. Gazete yöneticilerimiz "Cek, Cak" haberlerinin gazeteye girmesini yasaklamadıkça, önüne gelen şirket, kişi, kurum, "Onu da yapacağım, bunu da yapacağım, Batı'ya açılacağım"... Dilin kemiği yok salla gitsin.
1970'lerin sonlarında nasip olmuş, Anthony Quinn'le bir röportaj yapmıştım. Quinn basın toplantısında bir dizi "Cek Cak" sıralamıştı. Ben de onunla röportaja gitmeden dersimi çok iyi çalıştığım için yalnız kaldığımızda "Söylediklerinizin hiçbir doğru değil" demiştim, "Neden böyle yapıyorsunuz? Quinn'in o lafını hiçbir zaman unutmadım: "Ali Bey, ben onlara hep yalan söylerim. Çünkü onlar yalan söylememi isterler. Benim de gündemde kalmak hoşuma gider. Yoksa onları yalan söylemeden doyurmak için her gün bir film çekmem gerekirdi."