Köşkte Türk Müziği 22.01.2013
Şahsen, ilk kez 16. yüzyılın tınısını, melodisini olanca zarafetiyle işitebilme şansına 80'li yıllarda üstad Ruhi Ayangil'in araştırmaları sonucunda ulaştığı ve transkripsiyonla aktardığı Ali Ufkî notaları sayesinde erişmiştim. Hem de 3. Murat'ın o müthiş sözleriyle:
'Uyan ey gözlerim gafletten uyan. /Uyan uykusu çok gözlerim uyan./ Azrail'in kastı canadır inan / Uyan ey gözlerim gafletten uyan.'
Sanat Olayı dergisini yayımladığımız yıllardı. Bir arkeolojik kazıdan çıkarılmış olağanüstü bir mücevher gibi gördüğümüz bu besteyi, üstad sayesinde ve onun albümünden, zaman içinde de orkestrasından, konserlerinden dinleme fırsatını elde etmiştik.
Dimitri Kantemiroğlu'ndan günümüze; örneğin rahmetli Yılmaz Öztuna'ya, rahmetli Hüseyin Sadeddin Arel'e ve yine örneğin Yalçın Tura'ya, Ruhi Ayangil'e, dindirilemez ve önüne geçilemez bir müzik aşkıyla tarihi, geleneği ve kültürleri didik didik ederek ruhuna nüfuz etmeye çalışan kültür adamlarımızın, müzikologlarımızın ortak duygu dünyasına soluk aldıracak bir haberin altını çizelim:
'Atatürk'ün ölümü ile dağılan Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti, 75 yıl sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatıyla, 'Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu' adıyla hayat bularak ilk konserini Çankaya Köşkü'nde verdi.'
Bu haber ve ekranlarda kısacık bir parçasını dinleyebildiğim ve 16. yüzyıldan günümüze uzanan (Abdülkadir Meragî, Dede Efendi, 3. Selim ve Münir Nurettin Selçuk) 'Tarih İçindeki Türk Müziği' Konseri, beni Uyan Ey Gözlerim'i ilk dinlediğim gün yaşadığım heyecanlı dakikalara sürükleyip götürdü.
Konser öncesinde yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün şu ifadelerinin de altını çizmemiz lazım:
'Kaynağı ne kadar bireysel ve yöresel ise; dili de bir o kadar evrenseldir müziğin. Bu meyanda, insanın ruhuna doğrudan hitap eden, adeta 'ruhun dili'dir müzik… Millet olarak gönül dünyamızın tellerini titreten, aşklarımızı, sevinç ve kederlerimizi notalara, makamlara, ezgilere dökerek ölümsüzleştiren 'bir sihir'dir müzik… Halkımızın yüce hasletlerinin şifrelerini, notalar aracılığıyla geçmişten bugüne ve yarına bağlayan, Dede Efendi'nin tabiriyle 'derin bir derya'dır müzik…'
İşte bu 'derin derya'ya, tırnaklarıyla kazıyarak notaları bulup çıkaracak merak ve araştırmacılık heyecanına sahip müzik ve kültür adamlarımızla ulaşabiliyoruz ve hepimizin gayet iyi bildiği gibi onlar da doğal olarak paradan puldan çok, 'yüksek sanat' ve 'yüksek kültür'e verilen değerle 'yaşıyorlar'... Onlar 'çok özel'ler ama 'özelleştirilemezler'...
Cumhurbaşkanımızı, Klasik Türk Müziğimizi himayelerine aldığı için, bu çok değerli hizmeti nedeniyle kutluyoruz.
Kültürün sürekliliği, devlet katında koruma altına alınmaz ve özelleştirmelerin, ya da ekonomi dünyasında at koşturmak durumunda olan şirketlerin sosyal sorumluluk projelerinin 'ihtimal alanları'na terk edilirse gelecek yüzyıllarda bugünümüzü araştıracak, çözümleyecek müzik ya da kültür insanlarımızı mumla aramazlar mı?
Milli kültür politikamızın sağlam bir zemin üzerinde oluşturulması yolunda ne büyük bir hizmettir Klasik Türk Müziğimize devlet katında sağlanan bu özel imtiyaz... Kadirbilirlik, en geniş anlam dairesiyle 'İrfan', kültürel sürekliliğimizin en sağlam yapı taşıdır çünkü.
Liberalizm, 'gerekeni' yapıyor
Boeing 787 Dreamliner'lara getirilen küresel uçuş yasağı, Batı liberalizminin çömlek patlayıncaya kadar, durumu kurtarabilmek için 'elinden geleni yaptığını', ancak geri dönülemez yola girildiğinde de 'ne gerekiyorsa yaptığını'na dair yeni bir örnek olarak yorumlanmalı.
'Plastik uçak' diye de tabir edilen bu uçaklara bizzat Boeing firmasının getirdiği yasak, Financial Times'ın haberine göre havayolu şirketlerine de hayli yüklüce tazminatlar ödenmesini gerektirebilecek. Eğer teknik sorun, bataryalardaki arıza ile sınırlıysa bu karar birkaç gün ya da birkaç hafta sürebilirmiş. Yok eğer, elektrik sisteminde 'önemli bir yeniden yapılanma' gerektirirse bu iş çok pahalıya patlayacakmış; çünkü uçuş yasağı aylarca sürebilecekmiş.
Rakibi Airbus'tan daha çok yolcu uçağı yapıp sattığı belirtilen Boeing'in bu kararıyla ilgili olarak Financial Times, 'Jet çağının başından bu yana bir uçak tipine yönelik bu kadar 'gaddarca bir adım' dördüncü kez alınmış oluyor' diye de bir yorum yapmış. (İlk yasak 1952.)
Dreamliner, deyip geçmemek lazım; liste satış fiyatı 207 milyon Dolarmış. Yeni sipariş sayısı da 850… Bir çarpım işlemiyle hesabı yani muhtemel zararı hesaplamak kolay.
Liberalizmin doğası budur. Seattle'ın, hatta ABD'nin simgesi sayılabilecek bir büyük şirketin, Boeing'in kusuru varsa, ortaya çıkana kadar saklamaya, süreçleri iyileştirmeye çabalar ve ama bir kez 'çömlek patladı!' diyen olduğunda da, kırıkları yapıştırmak yerine 'sil baştan' yapmayı göze alır. Şeffaflık devreye girer ve tüm röntgen sonuçlarını dünyaya aleme gösterirler.
Bu vesileyle en büyük Amerikalı'nın, Abraham Lincoln'un o meşhur 'itibar' tanımını hatırlayalım:
'Character is like a tree and reputation like its shadow. The shadow is what we think of it; the tree is the real thing. (Karakter bir ağaca benzer. İtibar da onun gölgesine. Gölge bizim onun hakkında düşündüğümüzdür; ağaç ise gerçeğin ta kendisi)...
'Uyan ey gözlerim gafletten uyan. /Uyan uykusu çok gözlerim uyan./ Azrail'in kastı canadır inan / Uyan ey gözlerim gafletten uyan.'
Sanat Olayı dergisini yayımladığımız yıllardı. Bir arkeolojik kazıdan çıkarılmış olağanüstü bir mücevher gibi gördüğümüz bu besteyi, üstad sayesinde ve onun albümünden, zaman içinde de orkestrasından, konserlerinden dinleme fırsatını elde etmiştik.
Dimitri Kantemiroğlu'ndan günümüze; örneğin rahmetli Yılmaz Öztuna'ya, rahmetli Hüseyin Sadeddin Arel'e ve yine örneğin Yalçın Tura'ya, Ruhi Ayangil'e, dindirilemez ve önüne geçilemez bir müzik aşkıyla tarihi, geleneği ve kültürleri didik didik ederek ruhuna nüfuz etmeye çalışan kültür adamlarımızın, müzikologlarımızın ortak duygu dünyasına soluk aldıracak bir haberin altını çizelim:
'Atatürk'ün ölümü ile dağılan Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti, 75 yıl sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatıyla, 'Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu' adıyla hayat bularak ilk konserini Çankaya Köşkü'nde verdi.'
Bu haber ve ekranlarda kısacık bir parçasını dinleyebildiğim ve 16. yüzyıldan günümüze uzanan (Abdülkadir Meragî, Dede Efendi, 3. Selim ve Münir Nurettin Selçuk) 'Tarih İçindeki Türk Müziği' Konseri, beni Uyan Ey Gözlerim'i ilk dinlediğim gün yaşadığım heyecanlı dakikalara sürükleyip götürdü.
Konser öncesinde yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün şu ifadelerinin de altını çizmemiz lazım:
'Kaynağı ne kadar bireysel ve yöresel ise; dili de bir o kadar evrenseldir müziğin. Bu meyanda, insanın ruhuna doğrudan hitap eden, adeta 'ruhun dili'dir müzik… Millet olarak gönül dünyamızın tellerini titreten, aşklarımızı, sevinç ve kederlerimizi notalara, makamlara, ezgilere dökerek ölümsüzleştiren 'bir sihir'dir müzik… Halkımızın yüce hasletlerinin şifrelerini, notalar aracılığıyla geçmişten bugüne ve yarına bağlayan, Dede Efendi'nin tabiriyle 'derin bir derya'dır müzik…'
İşte bu 'derin derya'ya, tırnaklarıyla kazıyarak notaları bulup çıkaracak merak ve araştırmacılık heyecanına sahip müzik ve kültür adamlarımızla ulaşabiliyoruz ve hepimizin gayet iyi bildiği gibi onlar da doğal olarak paradan puldan çok, 'yüksek sanat' ve 'yüksek kültür'e verilen değerle 'yaşıyorlar'... Onlar 'çok özel'ler ama 'özelleştirilemezler'...
Cumhurbaşkanımızı, Klasik Türk Müziğimizi himayelerine aldığı için, bu çok değerli hizmeti nedeniyle kutluyoruz.
Kültürün sürekliliği, devlet katında koruma altına alınmaz ve özelleştirmelerin, ya da ekonomi dünyasında at koşturmak durumunda olan şirketlerin sosyal sorumluluk projelerinin 'ihtimal alanları'na terk edilirse gelecek yüzyıllarda bugünümüzü araştıracak, çözümleyecek müzik ya da kültür insanlarımızı mumla aramazlar mı?
Milli kültür politikamızın sağlam bir zemin üzerinde oluşturulması yolunda ne büyük bir hizmettir Klasik Türk Müziğimize devlet katında sağlanan bu özel imtiyaz... Kadirbilirlik, en geniş anlam dairesiyle 'İrfan', kültürel sürekliliğimizin en sağlam yapı taşıdır çünkü.
Liberalizm, 'gerekeni' yapıyor
Boeing 787 Dreamliner'lara getirilen küresel uçuş yasağı, Batı liberalizminin çömlek patlayıncaya kadar, durumu kurtarabilmek için 'elinden geleni yaptığını', ancak geri dönülemez yola girildiğinde de 'ne gerekiyorsa yaptığını'na dair yeni bir örnek olarak yorumlanmalı.
'Plastik uçak' diye de tabir edilen bu uçaklara bizzat Boeing firmasının getirdiği yasak, Financial Times'ın haberine göre havayolu şirketlerine de hayli yüklüce tazminatlar ödenmesini gerektirebilecek. Eğer teknik sorun, bataryalardaki arıza ile sınırlıysa bu karar birkaç gün ya da birkaç hafta sürebilirmiş. Yok eğer, elektrik sisteminde 'önemli bir yeniden yapılanma' gerektirirse bu iş çok pahalıya patlayacakmış; çünkü uçuş yasağı aylarca sürebilecekmiş.
Rakibi Airbus'tan daha çok yolcu uçağı yapıp sattığı belirtilen Boeing'in bu kararıyla ilgili olarak Financial Times, 'Jet çağının başından bu yana bir uçak tipine yönelik bu kadar 'gaddarca bir adım' dördüncü kez alınmış oluyor' diye de bir yorum yapmış. (İlk yasak 1952.)
Dreamliner, deyip geçmemek lazım; liste satış fiyatı 207 milyon Dolarmış. Yeni sipariş sayısı da 850… Bir çarpım işlemiyle hesabı yani muhtemel zararı hesaplamak kolay.
Liberalizmin doğası budur. Seattle'ın, hatta ABD'nin simgesi sayılabilecek bir büyük şirketin, Boeing'in kusuru varsa, ortaya çıkana kadar saklamaya, süreçleri iyileştirmeye çabalar ve ama bir kez 'çömlek patladı!' diyen olduğunda da, kırıkları yapıştırmak yerine 'sil baştan' yapmayı göze alır. Şeffaflık devreye girer ve tüm röntgen sonuçlarını dünyaya aleme gösterirler.
Bu vesileyle en büyük Amerikalı'nın, Abraham Lincoln'un o meşhur 'itibar' tanımını hatırlayalım:
'Character is like a tree and reputation like its shadow. The shadow is what we think of it; the tree is the real thing. (Karakter bir ağaca benzer. İtibar da onun gölgesine. Gölge bizim onun hakkında düşündüğümüzdür; ağaç ise gerçeğin ta kendisi)...