MHP''''den ''''nobran bir iletişim'''' tutumu... 11.04.2013
MHP lideri Devlet Bahçeli, çözüm sürecini külliyen reddettiği için ak olana da kara diyeceğini şimdiden belli eden salvolarının dozunu artırmış bulunuyor.
Herhangi bir konuda karşılıklı fikir alışverişinin önünü kesen reddiyeci tutumun iletişim anlamında partisine artı puan katmayacağı konusundaki naçizane görüşümüzü ifade etmek isteriz. Çünkü iletişimin ABC'si olarak bilinir ki; mesajı reddetmek, mesajı alan ve veren arasındaki kanalları baştan tıkamak anlamına gelir ki, bu tutumda ısrar etmek, 'Sizi dinlemem' tavrı, 'Bildiğimi yaparım; dediğim dediktir' halleri, kendi kendine şikayete dönüştüğünden çok sorunlu bir alana adım atmakla eş anlamlıdır.
MHP'nin çözüm sürecindeki fikrinin hedef kitle nezdinde iletişimi 'şikayet' üzerinden yürütülebilir mi? Karamsarlık, 'Bölünüyoruz!' tellallığı, bağırıp çağırmalar, 'Sisli puslu bir Türkiye algısı' sunma telaşı... Böylesine simsiyah, en ufak bir umudu yansıtmayan, kötücül, tam da bu nedenlerle 'iç karartıcı' bir ses tonu... Beğenmediği çözüm süreci önerisine alternatif bir katkı getirme zahmetinde de bulunmayan, köşeli, sert ve nobran bir iletişim tutumu... Bu tutumun kamuoyunda ve kamu vicdanında karşılığının olduğunu bilsek, hiç ses çıkarmayacağız. Ancak tüm araştırmalar gösteriyor ki (tabii ki sunulanları bilemeyiz) MHP'nin puanları artacağına yerinde saymakta, hatta azalmaktadır.
Devlet Bahçeli, bu memlekette 'karşıt görüşlü gençlik' diye zihinlere kazınan tarafların büyük çatışmalarının önüne geçilmesine katkı sağlamış ve fikirler düzeyindeki tartışmaların değerini gayet iyi bilen bir lider olarak, sürece zarar vermekten öte, kendisinin ve partisinin olumsuz algılanmasına neden olacak bu tutumunu gözden geçirmelidir.
Bazen yön şaşabiliyor
Türkiye'de pazarlama iletişimi konusu, 'konumlandırma' meseleleri en iyi bankaların uygulamalarında gözlemlenebilir.
Bir zamanlar 'Banka ve yüksek teknoloji' dendiği zaman akla Yapı Kredi gelirdi. Şimdilerde bu konumlamayı Garanti Bankası üstlenmiş durumda.
Bir zamanlar, aralarında büyük bir fark olmadığı, eşitler arasında insanın sevdiğini tercih ettiği stratejisini hayata geçiren Osmanlı Bankası vardı. (Yok aslında birbirimizden farkımız...) Şimdilerde bu konumlamayı Akbank sürdürüyor. Denizbank, konumlandırmasını tipik bir 'lovemark, müşteri deneyimi' stratejisi üzerine oturtmuş.
Bu çerçeveden bakıldığında iki bankanın son reklamlarını anlamakta güçlük çekiyorum. Biri TEB; diğeri Garanti.
Hem Garanti'nin markası çok değerli hem de Gülse Birsel'in... Ancak Gülse Birsel'in canlandırdığı ve seslendirdiği bonus kafalı o tipleme, Garanti Bankası'nı acaba hangi hedef kitleye konumluyor? TEB'in durumu ise daha garip. Olgun Şimşek'in Yalan Dünya'dan getirdiği tipleme TEB için nasıl bir müşteri profili çiziyor?
Biliyorsunuz, fazla olan yanlıştır. Sinekleri makineli tüfekle tarayarak öldürmeye kalkışmaya benzetilebilecek bir yoğunlukta reklam yaparsanız, tanımsız belirsiz bir ilişki yumağı ve konumlandırmanın içine düşebilirsiniz.
Fakat iki marka da o kadar kuvvetli ki, bu tür minik sapmalar vızıltı gelebilir.
Avrupa vicdanı...
Şimdi de OffshorLeaks çıktı bildiğiniz gibi. Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu adlı kuruluşun Washington'dan dünya kamuoyuna açıkladığı vergi cennetleriyle ilgili belgeler... Listenin başında Fransa Cumhurbaşkanı Hollande var. Le Monde'da yayımlanan OffshorLeaks belgelerine göre, Hollande'ın 2012 seçim kampanyası sorumlusu ve üniversiteden sınıf arkadaşı Jean-Jacques Augier'nin gizli hesapları açıklanıyor. Yetmiyor; Le Monde vergi cennetleriyle ilişkili 130 tüzel ve gerçek kişiyi daha afişe edeceğini yazıyor.
IMF Başkanı Christine Lagarde da, küresel ekonomide bir yıl öncekine kıyasla olumlu gelişmelerden söz ederken 'Yamalı toparlanma' risklerinin devam ettiğini de eklemeyi ihmal etmiyor ve bu risklerin büyük oranda Avrupa'ya ilişkin endişelere odaklandığını söylüyor.
Yunanistan'ın hali de ortada. Onlar da Almanya'dan savaş tazminatı istemeyi akıl etmişler. To Vima gazetesi Nazi Almanyası'nın Yunanistan'a verdiği zarar nedeniyle 162 milyar avro tazminat ödemesi gerektiğini yazmış.
İspanya'da da zaten kraliyet ailesinin başı yolsuzluk iddialarıyla dertte.
Batı'nın ruhu uzun zamandır yaralı. Denilebilir ki, iki büyük dünya savaşı sonrasında derlenip toparlanmasını bilen Avrupa, bu büyük küresel finans krizinin de yaralarını saracaktır. Bu krizden gereken dersi alarak çıktıklarında, kendileri dışındaki diğer kültürlere de eşit mesafeden bakmayı öğrenmiş olacaklarından kimsenin kuşkusu olmasın. Fransa'nın çok deneyimli iki kültür adamı; Jorge Semprun (ki aynı zamanda seksenli yılların sonunda İspanya'nın Kültür Bakanı da oldu) ile eski Başbakanlardan Dominique de Villepin'in karşılıklı yazışarak oluşturdukları o müthiş kitap aklımıza ister istemez düşüyor: 'Avrupa İnsanı' (L'homme europeen.) Bu derinlikli kitabın ana eksenine oturan 'Avrupa vicdanı' ne kadar çok sızlarsa, yeniden 'bir değerler topluluğu' olarak o kadar çok saygınlık kazanabileceklerini en iyi kendileri biliyor.
Herhangi bir konuda karşılıklı fikir alışverişinin önünü kesen reddiyeci tutumun iletişim anlamında partisine artı puan katmayacağı konusundaki naçizane görüşümüzü ifade etmek isteriz. Çünkü iletişimin ABC'si olarak bilinir ki; mesajı reddetmek, mesajı alan ve veren arasındaki kanalları baştan tıkamak anlamına gelir ki, bu tutumda ısrar etmek, 'Sizi dinlemem' tavrı, 'Bildiğimi yaparım; dediğim dediktir' halleri, kendi kendine şikayete dönüştüğünden çok sorunlu bir alana adım atmakla eş anlamlıdır.
MHP'nin çözüm sürecindeki fikrinin hedef kitle nezdinde iletişimi 'şikayet' üzerinden yürütülebilir mi? Karamsarlık, 'Bölünüyoruz!' tellallığı, bağırıp çağırmalar, 'Sisli puslu bir Türkiye algısı' sunma telaşı... Böylesine simsiyah, en ufak bir umudu yansıtmayan, kötücül, tam da bu nedenlerle 'iç karartıcı' bir ses tonu... Beğenmediği çözüm süreci önerisine alternatif bir katkı getirme zahmetinde de bulunmayan, köşeli, sert ve nobran bir iletişim tutumu... Bu tutumun kamuoyunda ve kamu vicdanında karşılığının olduğunu bilsek, hiç ses çıkarmayacağız. Ancak tüm araştırmalar gösteriyor ki (tabii ki sunulanları bilemeyiz) MHP'nin puanları artacağına yerinde saymakta, hatta azalmaktadır.
Devlet Bahçeli, bu memlekette 'karşıt görüşlü gençlik' diye zihinlere kazınan tarafların büyük çatışmalarının önüne geçilmesine katkı sağlamış ve fikirler düzeyindeki tartışmaların değerini gayet iyi bilen bir lider olarak, sürece zarar vermekten öte, kendisinin ve partisinin olumsuz algılanmasına neden olacak bu tutumunu gözden geçirmelidir.
Bazen yön şaşabiliyor
Türkiye'de pazarlama iletişimi konusu, 'konumlandırma' meseleleri en iyi bankaların uygulamalarında gözlemlenebilir.
Bir zamanlar 'Banka ve yüksek teknoloji' dendiği zaman akla Yapı Kredi gelirdi. Şimdilerde bu konumlamayı Garanti Bankası üstlenmiş durumda.
Bir zamanlar, aralarında büyük bir fark olmadığı, eşitler arasında insanın sevdiğini tercih ettiği stratejisini hayata geçiren Osmanlı Bankası vardı. (Yok aslında birbirimizden farkımız...) Şimdilerde bu konumlamayı Akbank sürdürüyor. Denizbank, konumlandırmasını tipik bir 'lovemark, müşteri deneyimi' stratejisi üzerine oturtmuş.
Bu çerçeveden bakıldığında iki bankanın son reklamlarını anlamakta güçlük çekiyorum. Biri TEB; diğeri Garanti.
Hem Garanti'nin markası çok değerli hem de Gülse Birsel'in... Ancak Gülse Birsel'in canlandırdığı ve seslendirdiği bonus kafalı o tipleme, Garanti Bankası'nı acaba hangi hedef kitleye konumluyor? TEB'in durumu ise daha garip. Olgun Şimşek'in Yalan Dünya'dan getirdiği tipleme TEB için nasıl bir müşteri profili çiziyor?
Biliyorsunuz, fazla olan yanlıştır. Sinekleri makineli tüfekle tarayarak öldürmeye kalkışmaya benzetilebilecek bir yoğunlukta reklam yaparsanız, tanımsız belirsiz bir ilişki yumağı ve konumlandırmanın içine düşebilirsiniz.
Fakat iki marka da o kadar kuvvetli ki, bu tür minik sapmalar vızıltı gelebilir.
Avrupa vicdanı...
Şimdi de OffshorLeaks çıktı bildiğiniz gibi. Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu adlı kuruluşun Washington'dan dünya kamuoyuna açıkladığı vergi cennetleriyle ilgili belgeler... Listenin başında Fransa Cumhurbaşkanı Hollande var. Le Monde'da yayımlanan OffshorLeaks belgelerine göre, Hollande'ın 2012 seçim kampanyası sorumlusu ve üniversiteden sınıf arkadaşı Jean-Jacques Augier'nin gizli hesapları açıklanıyor. Yetmiyor; Le Monde vergi cennetleriyle ilişkili 130 tüzel ve gerçek kişiyi daha afişe edeceğini yazıyor.
IMF Başkanı Christine Lagarde da, küresel ekonomide bir yıl öncekine kıyasla olumlu gelişmelerden söz ederken 'Yamalı toparlanma' risklerinin devam ettiğini de eklemeyi ihmal etmiyor ve bu risklerin büyük oranda Avrupa'ya ilişkin endişelere odaklandığını söylüyor.
Yunanistan'ın hali de ortada. Onlar da Almanya'dan savaş tazminatı istemeyi akıl etmişler. To Vima gazetesi Nazi Almanyası'nın Yunanistan'a verdiği zarar nedeniyle 162 milyar avro tazminat ödemesi gerektiğini yazmış.
İspanya'da da zaten kraliyet ailesinin başı yolsuzluk iddialarıyla dertte.
Batı'nın ruhu uzun zamandır yaralı. Denilebilir ki, iki büyük dünya savaşı sonrasında derlenip toparlanmasını bilen Avrupa, bu büyük küresel finans krizinin de yaralarını saracaktır. Bu krizden gereken dersi alarak çıktıklarında, kendileri dışındaki diğer kültürlere de eşit mesafeden bakmayı öğrenmiş olacaklarından kimsenin kuşkusu olmasın. Fransa'nın çok deneyimli iki kültür adamı; Jorge Semprun (ki aynı zamanda seksenli yılların sonunda İspanya'nın Kültür Bakanı da oldu) ile eski Başbakanlardan Dominique de Villepin'in karşılıklı yazışarak oluşturdukları o müthiş kitap aklımıza ister istemez düşüyor: 'Avrupa İnsanı' (L'homme europeen.) Bu derinlikli kitabın ana eksenine oturan 'Avrupa vicdanı' ne kadar çok sızlarsa, yeniden 'bir değerler topluluğu' olarak o kadar çok saygınlık kazanabileceklerini en iyi kendileri biliyor.