Özgü Hanımdan bir açıklama bekliyoruz…
Yeni Şafak Gazetesi 01.01.2013
Ben Özgü Namal'ın oyunculuğu ile ilk kez Kurtlar Vadisi'nde karşılaşma fırsatı bulmuştum. Ondan önce İkinci Bahar'da rol almış mesela, ancak hatırlamıyorum. Bana göre kırılma noktası Kurtlar olmuş… Beynelmilel ve Mutluluk'ta da hayranlıkla izlemiştim. Hanımın Çiftliği dizisindeki en sıradan (belli ki sıkılmış) performansı bile 'izlemeye' değiyordu…
Bu nedenle onun attığı her adımın, ettiği her lafın Türk popüler kültürü adına nezdimde bir ağırlığı vardır. Boş verip geçemem. Bir iki TV programında bir arada olduk. Gayet iyi konumluyordu kendisini. Biraz da o yüzden hafta sonu medyada yer alan şu sözlerini hiçbir iletişim odaklı konumlandırma boyutuna sığdıramadım:
'Kimliğimde TR yerine FR yazsaydı bugün dünya çapında bir oyuncuydum. Oyunculuk yapmamıza müsaade etmeyen pek çok şeyle mücadele etmek sorunda kalıyoruz. Benim anne tarafım Selanik'ten, baba tarafım Makedonya'dan. Oralardaki insanların saçı, teni daha güzel... Sanırım ben de onlara çekmişim.'
Son dönemde iletişim kazalarına, kendi ayaklarına sıkanlara örnek bulmakta zorluk çekenler, herhalde ellerini ovuşturmuşlardır. Özgü Hanım çam falan değil (çünkü çam devirmeyi en iyi bilenlerden biri de benimdir, bilirim) düpedüz orta boy bir orman devirmiş…
Pasaportunda FR yazdığında dünya çapında olacaksa USA yazsa uzayda kariyer yapacak sanki… Özgü Hanım sinema dünyasını herhalde yakından izliyordur. Son yıllarda Fransız sinemasından (daha doğrusu Avrupa sinemasından) dünya starı çıkamadığını da biliyordur… Yani yetmeyebilir FR vatandaşlığına geçmek mesela…
Ayrıca bu laflar aslanlar gibi TR pasaportuyla onca kariyer yapmış sanatçımızı ve/veya onların anılarını rencide etmez mi acaba?… Ahmet Adnan Saygun'ları, Orhan Pamuk'ları, Fazıl Say'ları, Burhan Öçal'ları, Leyla Gençer'leri, Anjelika Akbar'ları, Anadolu Ateşi'ni, Sezen Aksu'yu, Tarkan'ı, İbrahim Tatlıses'i, Haluk Bilginer'i, Yaşar Kemal'i, İdil Biret'i, Güher-Süher Pekinel kardeşleri, Kerem Görsev'i ve daha nicelerini…
Bir de şu güzellik meselesi. Altın ölçülerle mi bakacağız, yoksa şirinlik, sevimlilik, çekicilik ölçüleriyle mi? Özgü Hanımın herhalde ikinci grupta daha çok şansı var. Orada da sıfatlarla etnik köken arasında bağlantı kurmak bir başka ormanı devirmeye başlamak demek…
Özgü Hanıma naçizane tavsiyem, onca yılda topladığı sempatiyi bozuk para etmemek için derhal, 'Yanlış anlaşıldım' kıvamında bir açıklama ile duruma vaziyet etmesidir… Ona da, onu sevenlere de iyi gelir bu yaklaşım…
Bu Anna Karenina bambaşka
Tüm zamanların en iyi ve en farklı Anna Karenina'sı bizce… Pride & Prejudice, Atonement, The Soloist, Hanna gibi filmlerle tanınan yönetmen Joe Wright olağanüstü bir şey denemiş: Brecht'in Epik sanatta kullanmayı önerdiği ve Verfremdungsaeffekt (V-Effekt diye de bilinir) adını verdiği Yabancılaştırma Unsurlarını, tam da Epik'in zıddı olan olağanüstü dramatik bir Stanislavski anlatımıyla bütünlemiş… Ortaya bazılarının 'anlamaya çalıştıkları' için 'anlayamayacakları', çoğunluğun ise büyük bir keyifle izleyeceği olağanüstü bir şiir çıkmış… 'Bin git' türünden… Ama aynı zamanda da düşündüren…
Brecht de bunu istemişti hep. Klaus Mehnert'in 'Weimar Almanya'sından çıkmış tek komünist film' diye övdüğü, fakat senaryosunu bizzat yazmış olduğu halde, Brecht'in kendisinin de pek beğenmediğinin iddia edildiği, 'Kuhle Wampe' adlı filmdeki V-Effekt uygulamaları ve (biraz iddialı olacak ama) sinema tarihindeki tüm diğer epik denemeler, Wright'ın Anna Kareninası'ndaki 'sanat dili' yanında solda sıfır kalır… Çünkü eğlendirmek ve düşündürmek, Brecht'e göre 'tüm sanatların hizmet etmesi gereken sanatların en yücesi, yaşama sanatının' olmazsa olmazıydı. Ve işte Anna Karenina o mükemmel V-Efekt'leri, eşsiz müziği, hepsi birer Cézanne, Degas, Gauguin, Manet, Monet, Pissarro tablolarını çağrıştıran empresyonist sahneleriyle bunu dört dörtlük başarıyordu… Bazılarına standart dışı gelebilir… Ancak standartlar zaten yaratıcılığı öldürmez mi?… Anna, Kont Vronsky, Stiva, Levin yorumları bildiğimiz ilk 4 filmdeki gibi değil tabii ki… Ancak kendi adıma, 'Tolstoy kendisini ve eşi Sophie'yi bu eserinde hangi karakterlerle özdeşleştirmişti?' sorusuna en iyi yanıtı bu filmde aldığımı söylemeliyim… Sinemada kaçırmayın, derim bu filmi. Yeni yılın ilk günü kendinize güzel bir armağan verin. Bu filmi DVD'de izlemek yazık olur…
Bu nedenle onun attığı her adımın, ettiği her lafın Türk popüler kültürü adına nezdimde bir ağırlığı vardır. Boş verip geçemem. Bir iki TV programında bir arada olduk. Gayet iyi konumluyordu kendisini. Biraz da o yüzden hafta sonu medyada yer alan şu sözlerini hiçbir iletişim odaklı konumlandırma boyutuna sığdıramadım:
'Kimliğimde TR yerine FR yazsaydı bugün dünya çapında bir oyuncuydum. Oyunculuk yapmamıza müsaade etmeyen pek çok şeyle mücadele etmek sorunda kalıyoruz. Benim anne tarafım Selanik'ten, baba tarafım Makedonya'dan. Oralardaki insanların saçı, teni daha güzel... Sanırım ben de onlara çekmişim.'
Son dönemde iletişim kazalarına, kendi ayaklarına sıkanlara örnek bulmakta zorluk çekenler, herhalde ellerini ovuşturmuşlardır. Özgü Hanım çam falan değil (çünkü çam devirmeyi en iyi bilenlerden biri de benimdir, bilirim) düpedüz orta boy bir orman devirmiş…
Pasaportunda FR yazdığında dünya çapında olacaksa USA yazsa uzayda kariyer yapacak sanki… Özgü Hanım sinema dünyasını herhalde yakından izliyordur. Son yıllarda Fransız sinemasından (daha doğrusu Avrupa sinemasından) dünya starı çıkamadığını da biliyordur… Yani yetmeyebilir FR vatandaşlığına geçmek mesela…
Ayrıca bu laflar aslanlar gibi TR pasaportuyla onca kariyer yapmış sanatçımızı ve/veya onların anılarını rencide etmez mi acaba?… Ahmet Adnan Saygun'ları, Orhan Pamuk'ları, Fazıl Say'ları, Burhan Öçal'ları, Leyla Gençer'leri, Anjelika Akbar'ları, Anadolu Ateşi'ni, Sezen Aksu'yu, Tarkan'ı, İbrahim Tatlıses'i, Haluk Bilginer'i, Yaşar Kemal'i, İdil Biret'i, Güher-Süher Pekinel kardeşleri, Kerem Görsev'i ve daha nicelerini…
Bir de şu güzellik meselesi. Altın ölçülerle mi bakacağız, yoksa şirinlik, sevimlilik, çekicilik ölçüleriyle mi? Özgü Hanımın herhalde ikinci grupta daha çok şansı var. Orada da sıfatlarla etnik köken arasında bağlantı kurmak bir başka ormanı devirmeye başlamak demek…
Özgü Hanıma naçizane tavsiyem, onca yılda topladığı sempatiyi bozuk para etmemek için derhal, 'Yanlış anlaşıldım' kıvamında bir açıklama ile duruma vaziyet etmesidir… Ona da, onu sevenlere de iyi gelir bu yaklaşım…
Bu Anna Karenina bambaşka
Tüm zamanların en iyi ve en farklı Anna Karenina'sı bizce… Pride & Prejudice, Atonement, The Soloist, Hanna gibi filmlerle tanınan yönetmen Joe Wright olağanüstü bir şey denemiş: Brecht'in Epik sanatta kullanmayı önerdiği ve Verfremdungsaeffekt (V-Effekt diye de bilinir) adını verdiği Yabancılaştırma Unsurlarını, tam da Epik'in zıddı olan olağanüstü dramatik bir Stanislavski anlatımıyla bütünlemiş… Ortaya bazılarının 'anlamaya çalıştıkları' için 'anlayamayacakları', çoğunluğun ise büyük bir keyifle izleyeceği olağanüstü bir şiir çıkmış… 'Bin git' türünden… Ama aynı zamanda da düşündüren…
Brecht de bunu istemişti hep. Klaus Mehnert'in 'Weimar Almanya'sından çıkmış tek komünist film' diye övdüğü, fakat senaryosunu bizzat yazmış olduğu halde, Brecht'in kendisinin de pek beğenmediğinin iddia edildiği, 'Kuhle Wampe' adlı filmdeki V-Effekt uygulamaları ve (biraz iddialı olacak ama) sinema tarihindeki tüm diğer epik denemeler, Wright'ın Anna Kareninası'ndaki 'sanat dili' yanında solda sıfır kalır… Çünkü eğlendirmek ve düşündürmek, Brecht'e göre 'tüm sanatların hizmet etmesi gereken sanatların en yücesi, yaşama sanatının' olmazsa olmazıydı. Ve işte Anna Karenina o mükemmel V-Efekt'leri, eşsiz müziği, hepsi birer Cézanne, Degas, Gauguin, Manet, Monet, Pissarro tablolarını çağrıştıran empresyonist sahneleriyle bunu dört dörtlük başarıyordu… Bazılarına standart dışı gelebilir… Ancak standartlar zaten yaratıcılığı öldürmez mi?… Anna, Kont Vronsky, Stiva, Levin yorumları bildiğimiz ilk 4 filmdeki gibi değil tabii ki… Ancak kendi adıma, 'Tolstoy kendisini ve eşi Sophie'yi bu eserinde hangi karakterlerle özdeşleştirmişti?' sorusuna en iyi yanıtı bu filmde aldığımı söylemeliyim… Sinemada kaçırmayın, derim bu filmi. Yeni yılın ilk günü kendinize güzel bir armağan verin. Bu filmi DVD'de izlemek yazık olur…