'Smart Power, Smarter Power'la dengelenebilir…'
27 Haziran 2013
Bir siyasi partinin Araştırma - Geliştirme çalışmaları yürütmesi ve elde ettiği verileri Başkanıyla paylaşması hayli çağdaş bir yaklaşımıdır. AK Parti bu anlamda bugüne kadar 5 çalıştay düzenlemiş. İkisine hasbelkader katıldık. Kişi sayısı çok fazla olduğu için bir çalıştaydan çok 'fikir önderleri ve etkileyiciler ne düşünüyor' araştırmasını andıran son toplantı, AK Parti Genel Merkezi'ne bağlı AR-GE'nin Başkanı Süleyman Soylu liderliğinde ve Şanlı Urfa Milletvekili Doç. Dr. Zeynep Karahan Uslu ve AK Parti Grup Başkanvekili K. Maraş Milletvekili Mahir Ünal'ın desteğinde 'Türkiye, Demokrasi ve Son 20 Gün' başlığı ile düzenlenmişti. Bu toplantıda 'Gezi Parkı Eylemlerinin' öncesi sırası ve sonrası tartışıldı…
Hani, AK Parti Gezi eylemelerinin nabzını tutuyor mu, diye merak ediliyor ya… İzlemeye temel oluşturacak veri dolu ortalıkta… İnsanın kolaylıkla araştırma manyağı olabileceği bir durum... Ben 5 araştırma seçip götürdüm. Anar (Dr. İbrahim Uslu) üç araştırma ile gelmiş. Bunlardan bir tanesini Anar anketörleri günlerce Gezi'de gençlerinin arasında yaşayarak yürütmüşler…
Genar (Mustafa Şen) süreç boyunca iki araştırmayı başlangıcında yapmış; Türkiye genelinde yaptıkları üçüncüsünü ise bitirmek üzereymiş. Strateji Düşünce Enstitüsü (SDE) Başkanı Prof. Dr. Yasin Aktay'ın yönetiminde gerçekleştirilmiş ve çeşitli kesimlerden 23 kişinin katıldığı çalıştayca üretilmiş bir de rapor vardı ortada: 'Gezi Parkı etrafında yaşanan toplumsal olaylara ilişkin izleme ve değerlendirme raporu'…
Bu araştırmaların hepsi (hangi birine bakabildiyse…) Başbakan'a sunulmuş…
İlgimi çeken şu iki tespit bu gibi ortamlarda hep aklıma gelir:
1. Heykeli dikilmiş komisyon yoktur…
2. Eğer Mustafa Kemal Samsun'a çıktığında bir araştırma yapsaydı ve bunun sonuçlarıyla kasadaki paraya göre karar verseydi Kurtuluş Savaşı gerçekleşmeyebilirdi…
Araştırma sonuçları tabii ki önemli bir gösterge tablosudur. Ancak sadece gösterge tablolarına bakılarak ne uçaklar yönetilir, ne kara araçları, ne de deniz…
Araştırma, 'Veri – Enformasyon – Bilgi – Bilgelik' şeklinde ifade edilen yolun sadece birinci basamağıdır. Türkiye'deki siyasi iletişim ise şu sıra bilgelik gerektiriyor…
Dünkü toplantının eksenindeki soru şuydu:
'Türkiye'yi bir üst lige taşımış olan AK Parti'nin parlak karnesine rağmen esen bu 'âni' olumsuz hava nereden kaynaklanmaktadır?'
4 saat süren toplantının çıktısını tek cümlede özetlemem istenseydi, şöyle derdim:
'AK Parti Türkiye'yi bir üst lige taşıma hedefiyle kurduğu enformasyon otobanlarıyla teknolojik iletişimi geliştirmiş, geçmişte bilgi konusunda esameleri okunmayan 'küçüklerin' çok kısa bir zaman diliminde 'büyüklerden' daha çok şey 'bilmelerine' neden olmuş; 10 yıl içinde orta sınıfı hızla güçlendirmiş, tüketim alışkanlıklarını ve özgürlük alanlarını artırmış, mücadelesini verdiği ve sınırlarını genişlettiği demokrasi anlayışı, bumerang etkisiyle yeni ve mikro talepler halinde gelip kendisini tehdit etmeye başlamıştır'…
Peki çıkış yolu nedir? İşte zurnanın zırt dediği yer de orasıdır zaten. Çözüm yolları konusunda bir mutabakatın en azından o çalıştayda -bana sorarsanız pek çok başka çalıştay ortamlarında da- yakalanması hayli zor görünmektedir.
Çünkü, eğer mesele pek çoklarının ifade etiği gibi bir üslûp meselesiyse, 'Ya Başbakan o hayli sert ve aslında kendi içinde tutarlı üslubu takınmasaydı, Brezilya Cumhurbaşkanı gibi alttan alsaydı, ne olurdu? Talepler artarak üzerine üzerine gelmez miydi' sorusunun yanıtını vermek zordur…
Biz ise başından aynı yerde duruyor ve aynı görüşü savunuyoruz:
AK Parti'yi iktidara taşımış olan siyasi iletişimin temelini oluşturan marka vaadi, ne 'verilere' dayanıyordu ne de 'maddi vaatlere'… AK Parti, manevi değerler üzerine kurmuştu marka vaadini… Bugün ise 'Karnesini' maddi değerler üzerinden savunuyor ve iletişimini 'yollar, köprüler, tüneller, enflasyon, IMF, ihracat, işsizlik, döviz rezervi vb.' ekonomik alt yapı meseleleri temelinde yürütüyor…
Üst yapı meseleleri, yani Soft Power (yumuşak güç) tamamen bir kenara bırakılmış (Türkiye'nin dış tanıtımında bile), iletişim alt yapıya, yani Hard Power'a (sert güçe) kilitlenmiştir. Kaldı ki, pek çok âkil insanın dile getirdiği ve geçmişte AK Parti ve Başbakan'ın en büyük gücü olarak ortaya çıkmış olan ve de çağımızın gereklerine tekabül eden 'Smart Power' (akıllı güç) burada da devreye sokulabilmeliydi… Bir konuşmacının belirttiği gibi, Gezi olayları bir ölçüde (iç ve/veya dış fark etmez) bir tür Smart Power uygulamasıdır ve ancak Smarter Power ile (daha akıllı bir güçle) engellenebilir, ülke çıkarı için yönlendirilebilirdi…
Geçmişin siyasi iletişim araçlarıyla, günümüzde siyasi iletişimin yürütülmesinin ve hedef kitlelerde okuma yapılmasının mümkün olmadığını görme şansı, ortadaki alternatiflere bakıldığında, yine sadece AK Parti'de varmış gibi gözüküyor…
Her şey bir yana iktidar partisinin dinlemeyi bilmesi, büyük umuttur… Süleyman Soylu ve arkadaşları bu çalıştayların iletişimini ayrıca yapmalı ve kamu vicdanında hak ettikleri almalılar…
Bir siyasi partinin Araştırma - Geliştirme çalışmaları yürütmesi ve elde ettiği verileri Başkanıyla paylaşması hayli çağdaş bir yaklaşımıdır. AK Parti bu anlamda bugüne kadar 5 çalıştay düzenlemiş. İkisine hasbelkader katıldık. Kişi sayısı çok fazla olduğu için bir çalıştaydan çok 'fikir önderleri ve etkileyiciler ne düşünüyor' araştırmasını andıran son toplantı, AK Parti Genel Merkezi'ne bağlı AR-GE'nin Başkanı Süleyman Soylu liderliğinde ve Şanlı Urfa Milletvekili Doç. Dr. Zeynep Karahan Uslu ve AK Parti Grup Başkanvekili K. Maraş Milletvekili Mahir Ünal'ın desteğinde 'Türkiye, Demokrasi ve Son 20 Gün' başlığı ile düzenlenmişti. Bu toplantıda 'Gezi Parkı Eylemlerinin' öncesi sırası ve sonrası tartışıldı…
Hani, AK Parti Gezi eylemelerinin nabzını tutuyor mu, diye merak ediliyor ya… İzlemeye temel oluşturacak veri dolu ortalıkta… İnsanın kolaylıkla araştırma manyağı olabileceği bir durum... Ben 5 araştırma seçip götürdüm. Anar (Dr. İbrahim Uslu) üç araştırma ile gelmiş. Bunlardan bir tanesini Anar anketörleri günlerce Gezi'de gençlerinin arasında yaşayarak yürütmüşler…
Genar (Mustafa Şen) süreç boyunca iki araştırmayı başlangıcında yapmış; Türkiye genelinde yaptıkları üçüncüsünü ise bitirmek üzereymiş. Strateji Düşünce Enstitüsü (SDE) Başkanı Prof. Dr. Yasin Aktay'ın yönetiminde gerçekleştirilmiş ve çeşitli kesimlerden 23 kişinin katıldığı çalıştayca üretilmiş bir de rapor vardı ortada: 'Gezi Parkı etrafında yaşanan toplumsal olaylara ilişkin izleme ve değerlendirme raporu'…
Bu araştırmaların hepsi (hangi birine bakabildiyse…) Başbakan'a sunulmuş…
İlgimi çeken şu iki tespit bu gibi ortamlarda hep aklıma gelir:
1. Heykeli dikilmiş komisyon yoktur…
2. Eğer Mustafa Kemal Samsun'a çıktığında bir araştırma yapsaydı ve bunun sonuçlarıyla kasadaki paraya göre karar verseydi Kurtuluş Savaşı gerçekleşmeyebilirdi…
Araştırma sonuçları tabii ki önemli bir gösterge tablosudur. Ancak sadece gösterge tablolarına bakılarak ne uçaklar yönetilir, ne kara araçları, ne de deniz…
Araştırma, 'Veri – Enformasyon – Bilgi – Bilgelik' şeklinde ifade edilen yolun sadece birinci basamağıdır. Türkiye'deki siyasi iletişim ise şu sıra bilgelik gerektiriyor…
Dünkü toplantının eksenindeki soru şuydu:
'Türkiye'yi bir üst lige taşımış olan AK Parti'nin parlak karnesine rağmen esen bu 'âni' olumsuz hava nereden kaynaklanmaktadır?'
4 saat süren toplantının çıktısını tek cümlede özetlemem istenseydi, şöyle derdim:
'AK Parti Türkiye'yi bir üst lige taşıma hedefiyle kurduğu enformasyon otobanlarıyla teknolojik iletişimi geliştirmiş, geçmişte bilgi konusunda esameleri okunmayan 'küçüklerin' çok kısa bir zaman diliminde 'büyüklerden' daha çok şey 'bilmelerine' neden olmuş; 10 yıl içinde orta sınıfı hızla güçlendirmiş, tüketim alışkanlıklarını ve özgürlük alanlarını artırmış, mücadelesini verdiği ve sınırlarını genişlettiği demokrasi anlayışı, bumerang etkisiyle yeni ve mikro talepler halinde gelip kendisini tehdit etmeye başlamıştır'…
Peki çıkış yolu nedir? İşte zurnanın zırt dediği yer de orasıdır zaten. Çözüm yolları konusunda bir mutabakatın en azından o çalıştayda -bana sorarsanız pek çok başka çalıştay ortamlarında da- yakalanması hayli zor görünmektedir.
Çünkü, eğer mesele pek çoklarının ifade etiği gibi bir üslûp meselesiyse, 'Ya Başbakan o hayli sert ve aslında kendi içinde tutarlı üslubu takınmasaydı, Brezilya Cumhurbaşkanı gibi alttan alsaydı, ne olurdu? Talepler artarak üzerine üzerine gelmez miydi' sorusunun yanıtını vermek zordur…
Biz ise başından aynı yerde duruyor ve aynı görüşü savunuyoruz:
AK Parti'yi iktidara taşımış olan siyasi iletişimin temelini oluşturan marka vaadi, ne 'verilere' dayanıyordu ne de 'maddi vaatlere'… AK Parti, manevi değerler üzerine kurmuştu marka vaadini… Bugün ise 'Karnesini' maddi değerler üzerinden savunuyor ve iletişimini 'yollar, köprüler, tüneller, enflasyon, IMF, ihracat, işsizlik, döviz rezervi vb.' ekonomik alt yapı meseleleri temelinde yürütüyor…
Üst yapı meseleleri, yani Soft Power (yumuşak güç) tamamen bir kenara bırakılmış (Türkiye'nin dış tanıtımında bile), iletişim alt yapıya, yani Hard Power'a (sert güçe) kilitlenmiştir. Kaldı ki, pek çok âkil insanın dile getirdiği ve geçmişte AK Parti ve Başbakan'ın en büyük gücü olarak ortaya çıkmış olan ve de çağımızın gereklerine tekabül eden 'Smart Power' (akıllı güç) burada da devreye sokulabilmeliydi… Bir konuşmacının belirttiği gibi, Gezi olayları bir ölçüde (iç ve/veya dış fark etmez) bir tür Smart Power uygulamasıdır ve ancak Smarter Power ile (daha akıllı bir güçle) engellenebilir, ülke çıkarı için yönlendirilebilirdi…
Geçmişin siyasi iletişim araçlarıyla, günümüzde siyasi iletişimin yürütülmesinin ve hedef kitlelerde okuma yapılmasının mümkün olmadığını görme şansı, ortadaki alternatiflere bakıldığında, yine sadece AK Parti'de varmış gibi gözüküyor…
Her şey bir yana iktidar partisinin dinlemeyi bilmesi, büyük umuttur… Süleyman Soylu ve arkadaşları bu çalıştayların iletişimini ayrıca yapmalı ve kamu vicdanında hak ettikleri almalılar…