"Sorunu Başbakan'dan başka kimse çözemez"
6 Haziran 2013 - Yeni Şafak Gazetesi
Şu anda dünyanın hiçbir ülkesinde kolay kolay karşılaşılamayacak bir iktidar ve herhangi bir siyasi parti veya lider peşinden gitmeyen, özü itibariyle 'hayat tarzlarımıza müdahale edilmesin' dedikleri algısını yaratan muhalif güçlerin birbirlerini 'tarttığı' çok özel bir dönemden geçiyoruz. Herkesin kafası, yakın geleceğe dair senaryo çeşitlemeleriyle meşgul. Bizce bu düğümü Başbakan çözecek. Başbakan'ın yokluğunda Sayın Cumhurbaşkanı ve Bülent Arınç tansiyonun düşürülmesinde çok büyük bir rol üstlendiler. Ne var ki, Gezi'cilerin derdi, onlarla değil; Başbakan'la.
Nabi Avcı'nın şu sözlerini tarihe geçecek bir ironi olarak, geriye dönüp bugünlere baktığımızda sık sık hatırlayacağız:
'Muhalefetin senelerce uğraşsa da başaramayacağı bir şeyi 5 günde başardık ve normal koşullarda bir araya gelmesi düşünülemeyecek olan birbirinden çok farklı kesimleri, grupları, fraksiyonları toz duman içerisinde birbirleriyle buluşturduk…' Altına hemen imza atılacak bir tespit…
Evet, pokerdeki beş benzemez gibi birbirleriyle alâkasız kesimler aynı alanda biraraya gelmiş olsalar da, sonradan iş büyüyünce her türlü provokasyona açık hale gelen bir zeminin tam da ortasında başlattıkları işe, hiçbir siyaseti bulaştırmama çabası içinde olan 'kendilerine, arkadaşlarına, çevreye ve hayata duyarlı' bu gençlerin sayın Başbakan'la olan meseleleri başka türlü bitecek gibi görünmüyor.
Bilgisayar denilen teknolojinin tüm olanaklarını oyuncak gibi rahatlıkla kullanabilen, iyi eğitimli, yabancı dil bilen, kimisi öğrenci kimisi iş dünyasının içinde çeşitli mesleklerin sahibi olan bu farklı gençliğin, sadece bizlerin değil, ebeveynlerinin bile alışık olmadığı bir 'üslubu' var. Bu üslubun bizler gibi Başbakan'ın tarzı ile de taban tabana zıt olduğu ise çok açık bir gerçeklik.
Bu zıtlaşmadan yararlanmak isteyenlerin, Taksim alanında esen 'özgürlük' rüzgârlarından siyaseten ya da mesleki anlamda (ajan doluymuş ortalık) nemalanmaya çalışanların ülkemizin 2023 için belirlenmiş gelecek tasarımını olumsuz etkilememesi için AK Parti iktidarına ve tabiî ki Başbakan'a büyük görevler düşmektedir.
Yıllarca siyasi iktidarların değişmez üstadı Süleyman Demirel'in 'Bizi iktidardan düşürmek mi istiyorsun? O zaman bulun 226'yı…' diyen sözlerinden gerekli demokrasi dersini almayanların, sandıkla barışamayanların ve artık askeri vesayetten de zorunlu olarak umudunu kesmiş olanların, 'alternatifsizliğin karanlığında' yitip gitme korkularının olduğunu sanmıyorum. Unutulmasın ki, bu karmaşada onlar da teyakkuzdadır.
Gelinen noktada mesele üslupsa ve şu günlerde 'itidal', ülkenin en çok ihtiyacı olan duyguysa şapkalarımızı önümüze koyup düşünelim.
'Algılama Yönetimi' meselesine kafayı taktığımızdan bu yana 'soyut analizlerden', 'iddiaları karşılıklı tokuşturmak'tan çok, somut 'okumalara' itibar etmeye çalışmışızdır; kaçacak, sıyrılacak hiçbir durum bırakmayan türden 'okumalara'… İletişimin 3İ'si, (İstişare, İkna ve İttifak) herkesin gündeminde olmalıdır. Sadece gözü dönmüş olanların iletişime ihtiyacı yoktur.
Kriz iletişimini yönetecek olan kadroların yapmaları gereken ilk işin, iletişim kanallarını açık tutmak ve böylelikle komplo teorilerinin karartacağı bulutları dağıtmaya, insanları tek iletişim kanalı olarak twitter'a mahkum etmemeye çalışmak olmalıdır. Sotada duran yüzde 50'lerin hazırlık içinde olduğuna dair fısıldaşmalar, Gezi direnişinden alınacak intikamdan dem vuran muhabbetler, imalar, ihsas etmeler, aba altından sopa göstermelerle, 2023 Türkiyesi için çizilen yolda varılacak hedeflere varılamayacağının şimdiden tespit edilmesi gerekiyor. Kaldı ki, bunun en az 30 puanını kararsız, muhalefeti ikna edici bulmayan liberal demokrat, kendisini medeni dünyanın bir parçası olarak gören, İslam'ı tam anlamıyla yaşayamasa da inançlı olan, çocukları bu gösterilerde büyük olasılıkla yer almış ya da yer alabilecek ciddi bir kesim oluşturmaktadır.
Gezi direnişinden en çok ders çıkartması gerekenlerden biri de muhalefettir. Önümüzdeki dönemde memlekete de, kendilerine de hayrı dokunabilecek bir iş yapmak istiyorlarsa, şu hassas dönemi 'adam gibi' atlatabilmenin yollarını arayıp bulmak, bu göstericileri neden kendilerini 'adreslemediklerini' doğru okumak durumundadırlar. Tarihlerine dönüp bakarak, geçmişteki parti liderlerinin ses tonlarını yükseltmeden, bel altı vurmadan, küfür etmeden siyaset yaptıkları günleri hatırlamalarında sayısız yarar vardır.
Sayın Başbakan, Gezi direnişçilerinin diline katılmasa da onları 'anlamak', hepsini aynı kefeye koymamak, tahrikçi terör gruplarını geniş kitleden ayrıştırmak durumundadır. Onları anlasa da anlamasa da, söylediklerine katılsa da katılmasa da ortak bir dili konuşamayacakları baştan belli olmasına rağmen sayın Başbakan, tüm milletin Başbakanı olduğunu altını kalınca çizecek bir üslup içinde bulunduğu zaman kamu vicdanındaki haklılık payını artıracaktır.
Bu kriz bir tür yanlış 'okuma', yanlış 'ilişki ve iletişim yönetimi' sonrası tetiklenmiştir. Krizin çözümü de doğru ilişki ve iletişim yöntemlerini uygulamak adına doğru okumalar yapmaktan geçer.
11 yıl içinde defalarca oylarını artırarak seçim kazanmış olan AK Parti ve liderinin siyasi iletişim başarısı ortadadır. Aynı başarıyı yinelemek için, 'Güç kirlenmesi' (Power Polution) ortamına itilmiş ve en küçük sorunların bile kendisi tarafından çözülmesi beklenir hale gelmiş bu algıyı ortadan kaldıracak biçimde Sayın Başbakan'ın yapması gereken tek şey şudur:
Sahnedeki lider rolünü gereken ve kendisine yakışan ustalıkla, kızmadan, sinirlenmeden oynamak...
Bu rolü ondan başkası, onun yerine oynayamaz.
Şu anda dünyanın hiçbir ülkesinde kolay kolay karşılaşılamayacak bir iktidar ve herhangi bir siyasi parti veya lider peşinden gitmeyen, özü itibariyle 'hayat tarzlarımıza müdahale edilmesin' dedikleri algısını yaratan muhalif güçlerin birbirlerini 'tarttığı' çok özel bir dönemden geçiyoruz. Herkesin kafası, yakın geleceğe dair senaryo çeşitlemeleriyle meşgul. Bizce bu düğümü Başbakan çözecek. Başbakan'ın yokluğunda Sayın Cumhurbaşkanı ve Bülent Arınç tansiyonun düşürülmesinde çok büyük bir rol üstlendiler. Ne var ki, Gezi'cilerin derdi, onlarla değil; Başbakan'la.
Nabi Avcı'nın şu sözlerini tarihe geçecek bir ironi olarak, geriye dönüp bugünlere baktığımızda sık sık hatırlayacağız:
'Muhalefetin senelerce uğraşsa da başaramayacağı bir şeyi 5 günde başardık ve normal koşullarda bir araya gelmesi düşünülemeyecek olan birbirinden çok farklı kesimleri, grupları, fraksiyonları toz duman içerisinde birbirleriyle buluşturduk…' Altına hemen imza atılacak bir tespit…
Evet, pokerdeki beş benzemez gibi birbirleriyle alâkasız kesimler aynı alanda biraraya gelmiş olsalar da, sonradan iş büyüyünce her türlü provokasyona açık hale gelen bir zeminin tam da ortasında başlattıkları işe, hiçbir siyaseti bulaştırmama çabası içinde olan 'kendilerine, arkadaşlarına, çevreye ve hayata duyarlı' bu gençlerin sayın Başbakan'la olan meseleleri başka türlü bitecek gibi görünmüyor.
Bilgisayar denilen teknolojinin tüm olanaklarını oyuncak gibi rahatlıkla kullanabilen, iyi eğitimli, yabancı dil bilen, kimisi öğrenci kimisi iş dünyasının içinde çeşitli mesleklerin sahibi olan bu farklı gençliğin, sadece bizlerin değil, ebeveynlerinin bile alışık olmadığı bir 'üslubu' var. Bu üslubun bizler gibi Başbakan'ın tarzı ile de taban tabana zıt olduğu ise çok açık bir gerçeklik.
Bu zıtlaşmadan yararlanmak isteyenlerin, Taksim alanında esen 'özgürlük' rüzgârlarından siyaseten ya da mesleki anlamda (ajan doluymuş ortalık) nemalanmaya çalışanların ülkemizin 2023 için belirlenmiş gelecek tasarımını olumsuz etkilememesi için AK Parti iktidarına ve tabiî ki Başbakan'a büyük görevler düşmektedir.
Yıllarca siyasi iktidarların değişmez üstadı Süleyman Demirel'in 'Bizi iktidardan düşürmek mi istiyorsun? O zaman bulun 226'yı…' diyen sözlerinden gerekli demokrasi dersini almayanların, sandıkla barışamayanların ve artık askeri vesayetten de zorunlu olarak umudunu kesmiş olanların, 'alternatifsizliğin karanlığında' yitip gitme korkularının olduğunu sanmıyorum. Unutulmasın ki, bu karmaşada onlar da teyakkuzdadır.
Gelinen noktada mesele üslupsa ve şu günlerde 'itidal', ülkenin en çok ihtiyacı olan duyguysa şapkalarımızı önümüze koyup düşünelim.
'Algılama Yönetimi' meselesine kafayı taktığımızdan bu yana 'soyut analizlerden', 'iddiaları karşılıklı tokuşturmak'tan çok, somut 'okumalara' itibar etmeye çalışmışızdır; kaçacak, sıyrılacak hiçbir durum bırakmayan türden 'okumalara'… İletişimin 3İ'si, (İstişare, İkna ve İttifak) herkesin gündeminde olmalıdır. Sadece gözü dönmüş olanların iletişime ihtiyacı yoktur.
Kriz iletişimini yönetecek olan kadroların yapmaları gereken ilk işin, iletişim kanallarını açık tutmak ve böylelikle komplo teorilerinin karartacağı bulutları dağıtmaya, insanları tek iletişim kanalı olarak twitter'a mahkum etmemeye çalışmak olmalıdır. Sotada duran yüzde 50'lerin hazırlık içinde olduğuna dair fısıldaşmalar, Gezi direnişinden alınacak intikamdan dem vuran muhabbetler, imalar, ihsas etmeler, aba altından sopa göstermelerle, 2023 Türkiyesi için çizilen yolda varılacak hedeflere varılamayacağının şimdiden tespit edilmesi gerekiyor. Kaldı ki, bunun en az 30 puanını kararsız, muhalefeti ikna edici bulmayan liberal demokrat, kendisini medeni dünyanın bir parçası olarak gören, İslam'ı tam anlamıyla yaşayamasa da inançlı olan, çocukları bu gösterilerde büyük olasılıkla yer almış ya da yer alabilecek ciddi bir kesim oluşturmaktadır.
Gezi direnişinden en çok ders çıkartması gerekenlerden biri de muhalefettir. Önümüzdeki dönemde memlekete de, kendilerine de hayrı dokunabilecek bir iş yapmak istiyorlarsa, şu hassas dönemi 'adam gibi' atlatabilmenin yollarını arayıp bulmak, bu göstericileri neden kendilerini 'adreslemediklerini' doğru okumak durumundadırlar. Tarihlerine dönüp bakarak, geçmişteki parti liderlerinin ses tonlarını yükseltmeden, bel altı vurmadan, küfür etmeden siyaset yaptıkları günleri hatırlamalarında sayısız yarar vardır.
Sayın Başbakan, Gezi direnişçilerinin diline katılmasa da onları 'anlamak', hepsini aynı kefeye koymamak, tahrikçi terör gruplarını geniş kitleden ayrıştırmak durumundadır. Onları anlasa da anlamasa da, söylediklerine katılsa da katılmasa da ortak bir dili konuşamayacakları baştan belli olmasına rağmen sayın Başbakan, tüm milletin Başbakanı olduğunu altını kalınca çizecek bir üslup içinde bulunduğu zaman kamu vicdanındaki haklılık payını artıracaktır.
Bu kriz bir tür yanlış 'okuma', yanlış 'ilişki ve iletişim yönetimi' sonrası tetiklenmiştir. Krizin çözümü de doğru ilişki ve iletişim yöntemlerini uygulamak adına doğru okumalar yapmaktan geçer.
11 yıl içinde defalarca oylarını artırarak seçim kazanmış olan AK Parti ve liderinin siyasi iletişim başarısı ortadadır. Aynı başarıyı yinelemek için, 'Güç kirlenmesi' (Power Polution) ortamına itilmiş ve en küçük sorunların bile kendisi tarafından çözülmesi beklenir hale gelmiş bu algıyı ortadan kaldıracak biçimde Sayın Başbakan'ın yapması gereken tek şey şudur:
Sahnedeki lider rolünü gereken ve kendisine yakışan ustalıkla, kızmadan, sinirlenmeden oynamak...
Bu rolü ondan başkası, onun yerine oynayamaz.