Sözü söz yapan üslûptur... 02.03.2013
Aslında kutlamak gerekir. Hem Sayın Cumhurbaşkanı'nı hem de onu ekranda ağırlama fırsatını yaratmış olan Taha Akyol'u… Cumhurbaşkanı Abdullah Gül iletişimini zaten gayet iyi yönetir. Sağlam bir iletişim ekibiyle çalışır… Kemal İlter, Ahmet Sever, Yusuf Müftüoğlu gibi konuya son derece hâkim iletişimcilerin de desteği ile yürütülen planlı programlı çalışmaların sonucudur ki, Cumhurbaşkan-lığı makamı yıllardır en güvenilir kurumlar arasında yer almayı sürdürür, yıpranmaz…
Öte yandan bundan sonra Sayın Cumhurbaşkanını başka programcılar da ağırlasa fark etmez… Olayın kaymağını Taha Bey götürmüştür çünkü. Şapka çıkarmak lazım. Hem zamanlama hem de içerik zenginliği açısından…
Bu arada yankıları hâlâ süren Sayın Cumhubaşkanı'nın sözleri içinde bir tanesi var ki, bizce hele de şu sıra altının kalın kalın çizilmesi gerekir:
'Bu kadar büyük sorunlarla uğraşırken, büyük sorunları çözme teşebbüsleri varken onun iklimini de oluşturmak gerekir. İklim önce dille oluşur. O bakımdan artık o iklimi oluşturacak dile geçmek gerekir ki, düşünceleriniz karşı taraftan daha iyi algılanabilsin. Keskin dil söylediklerinizin karşı tarafa ulaşmasını engelleyebilir.'
Bir Alman atasözü şöyle der: 'Müziği müzik yapan tonudur.' (Der Ton macht die Musik.)… Doğru. Sözü de söz yapan üslûptur!
Hemen aklımıza sinema oyuncusu Tarık Akan geldi. Manavgat'taki Nazım Hikmet Parkı açılışında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a 'Recep' diye
hitap ederken, ülkemizde 'aydınlık ve çağdaşlığın' ne demek olduğunu bir tek sosyal demokratlar, sosyalistler, komünistler ve bir de CHP'nin anladığını belirtmiş.
Manavgat'ın ilçesi Kavaklı Mahallesi'nde CHP'li belediyenin yaptırdığı Nazım Hikmet Parkı'nın açılışına katılan Akan, törende bir konuşma yapmış ve AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan söz edilmesini eleştirmiş. Tarık Bey, 'Eskiden Kenan Evren'in adı her yerde vardı. Şimdi hiçbir yerde yok. Ama şimdi baktığım zaman Recep'in adı her yerde. O da bir gün olmayacak hiç bir yerde.' demiş. Evren - Erdoğan karşılaştırmasındaki teşbih sanatı, akıllara durgunluk verecek boyutta doğrusu…
Toplumu dikine kesen, 7'den 70'e her yaştan, her katmandan insanın keyifle izlediği ortak ruhi şekillenmemizin bir parçası olan o muhteşem filmlerin starıydı Tarık Akan… Ben onu öyle anmak istiyorum…
MİT iletişimi ihmal etmemeli...
Tabii ki görevi. Tabii ki gidip TBMM'ye bilgi verecek. Ancak bunu yaparken de kendi ayağına sıkıp, itibarını zedelememeye özen göstererek, aynı anda belki bir başka kanaldan olumlu yanlarını ortaya koyarak… MİT'e düşen budur aslında. İstihbaratın öneminin giderek arttığı günümüzde gözümüzün içi gibi bakmamız gereken, adında 'Milli' sıfatı bulunan ender kurumlarımızdan biri olan MİT'in iletişimi bu kadar hoyratça ele alınmamalı…
Yenişafak'ta İlhan Toprak'ın haberi… TBMM'ye istihbarat faaliyetleri ile ilgili bilgi veren 3 MİT uzmanı, yasal mevzuat çerçevesinde her türlü telefonu kullanarak ortam dinlemesi yapabildiklerini, akıllı telefonlardaki bütün bilgilere ulaşabildiklerini açıklamışlar.
Böcek Komisyonu'na bilgi veren MİT yetkilisi akıllı telefonlarda hiçbir şeyin gizli kalmadığını söylemiş. İstihbaratçılar akıllı telefon, laptop, tablet bilgisayar gibi tüm elektronik haberleşme araçlarına gönderdikleri bir casus yazılımla bu araçlarla yapılan tüm konuşma ve yazışmaların ele geçirilebildiğini anlatmışlar. MİT'in adli dinlemeler yapmadığının altını çizen MİT'çiler kurum olarak devlet sırlarına yönelik tehditleri ve casusluğu önlemeye karşı istihbarat amaçlı dinlemeleri yaptıklarını ifade etmişler…
Bu arada Komisyon'a yaklaşık 2,5 saat boyunca bilgi veren MİT'çilerin, kimliklerini gizleyip takma isim kullandıkları halde sunumda bunu unutarak birbirlerine gerçek adlarıyla hitap etmeleri de ilgi çekmiş. Arkadaşlar, Başbakan Erdoğan'ı, CHP eski lideri Deniz Baykal'ı ve MHP'lileri kimlerin dinlediğine ve Wikileaks belgelerinin güvenilirliğine yönelik soruları yanıtsız bırakmışlar...
ABD'yi 'kıyaslama noktası' alırsak, ortaya çıkan tablo çok çarpıcıdır. Argo, Zero Dark Thirty filmlerinin gördüğü ilgi ortada. 'ABD sineması' CIA ya da özel güvenlik birimlerinin iletişimini ve algısını nasıl yönetiyor? '24' adlı dizi bu alanda başlıbaşına bir iletişim fenomenidir. Peki bizim MİT'in günahı ne? Onun algısına sadece Başbakan mı sahip çıkacaktır? Web sitesinden başka 'ifade sahaları'
yok mudur?
Bir marka yok oluyor
Durduk yerde güçlü bir markayı yok etmek çok önemli bir karardır. İş ve iletişim işlerine kafa yoranların dikkatle izlemesi gereken bir süreçtir bu…
Medya dünyasına bomba gibi düştü haber. '125 yıllık bir 'marka gazete' isim değiştirecek. Herald Tribune artık yok.' Gazetenin sahibi olan The New York Times açıklamış: International Herald Tribune (IHT) gazetesinin adı değişecek. IHT'nin adı sonbahardan itibaren International New York Times olacakmış.
Şirketin CEO'su Mark Thompson, gazetenin yeni ismiyle uluslararası arenada daha çok varlık göstermeyi hedeflediğini söylemiş. Ne diyecekti? 'Beceremedik bu işi… Krize karşı duramadık. Tasarrufa gidiyoruz' falan mı deseydi?
Şu 'kurumsallık tarihi'ne bir bakın: Yurtdışında yaşayan ABD vatandaşları için İngilizce yayımlanan gazetenin hikayesi 1887 yılında 'Paris Herald' adıyla başlıyor. Tribune'ün devreye girmesiyle gazetenin ismi 1959'da 'New York Herald Tribune' olarak değiştiriliyor ve 1967'de bugünkü adını alıyor. Washington Post Company ve The New York Times Company'nin ortağı olduğu gazete, 2003'te Washington Post'un hissesini satmasıyla tamamen New York Times'ın eline geçiyor.
35 farklı yerde basılıp 180 ülkede satılan 'Herald Tribune' diye bildiğimiz bir marka artık yok.
Kıssadan hisse: 1. Ne oldum, demeyeceksin; ne olacağım diyeceksin… 2. (Ünlü filmden mülhem) Atları da vururlar 3. (Kapitalizmin filozof yazarı Ayn Rand'ın kulakları çınlasın) Vahşi kapitalizm ve liberalizmde merhamet, vefa, gönül gibi 'lükslere' yer yoktur… Vahşilik böyle bir şey.
Öte yandan bundan sonra Sayın Cumhurbaşkanını başka programcılar da ağırlasa fark etmez… Olayın kaymağını Taha Bey götürmüştür çünkü. Şapka çıkarmak lazım. Hem zamanlama hem de içerik zenginliği açısından…
Bu arada yankıları hâlâ süren Sayın Cumhubaşkanı'nın sözleri içinde bir tanesi var ki, bizce hele de şu sıra altının kalın kalın çizilmesi gerekir:
'Bu kadar büyük sorunlarla uğraşırken, büyük sorunları çözme teşebbüsleri varken onun iklimini de oluşturmak gerekir. İklim önce dille oluşur. O bakımdan artık o iklimi oluşturacak dile geçmek gerekir ki, düşünceleriniz karşı taraftan daha iyi algılanabilsin. Keskin dil söylediklerinizin karşı tarafa ulaşmasını engelleyebilir.'
Bir Alman atasözü şöyle der: 'Müziği müzik yapan tonudur.' (Der Ton macht die Musik.)… Doğru. Sözü de söz yapan üslûptur!
Hemen aklımıza sinema oyuncusu Tarık Akan geldi. Manavgat'taki Nazım Hikmet Parkı açılışında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a 'Recep' diye
hitap ederken, ülkemizde 'aydınlık ve çağdaşlığın' ne demek olduğunu bir tek sosyal demokratlar, sosyalistler, komünistler ve bir de CHP'nin anladığını belirtmiş.
Manavgat'ın ilçesi Kavaklı Mahallesi'nde CHP'li belediyenin yaptırdığı Nazım Hikmet Parkı'nın açılışına katılan Akan, törende bir konuşma yapmış ve AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan söz edilmesini eleştirmiş. Tarık Bey, 'Eskiden Kenan Evren'in adı her yerde vardı. Şimdi hiçbir yerde yok. Ama şimdi baktığım zaman Recep'in adı her yerde. O da bir gün olmayacak hiç bir yerde.' demiş. Evren - Erdoğan karşılaştırmasındaki teşbih sanatı, akıllara durgunluk verecek boyutta doğrusu…
Toplumu dikine kesen, 7'den 70'e her yaştan, her katmandan insanın keyifle izlediği ortak ruhi şekillenmemizin bir parçası olan o muhteşem filmlerin starıydı Tarık Akan… Ben onu öyle anmak istiyorum…
MİT iletişimi ihmal etmemeli...
Tabii ki görevi. Tabii ki gidip TBMM'ye bilgi verecek. Ancak bunu yaparken de kendi ayağına sıkıp, itibarını zedelememeye özen göstererek, aynı anda belki bir başka kanaldan olumlu yanlarını ortaya koyarak… MİT'e düşen budur aslında. İstihbaratın öneminin giderek arttığı günümüzde gözümüzün içi gibi bakmamız gereken, adında 'Milli' sıfatı bulunan ender kurumlarımızdan biri olan MİT'in iletişimi bu kadar hoyratça ele alınmamalı…
Yenişafak'ta İlhan Toprak'ın haberi… TBMM'ye istihbarat faaliyetleri ile ilgili bilgi veren 3 MİT uzmanı, yasal mevzuat çerçevesinde her türlü telefonu kullanarak ortam dinlemesi yapabildiklerini, akıllı telefonlardaki bütün bilgilere ulaşabildiklerini açıklamışlar.
Böcek Komisyonu'na bilgi veren MİT yetkilisi akıllı telefonlarda hiçbir şeyin gizli kalmadığını söylemiş. İstihbaratçılar akıllı telefon, laptop, tablet bilgisayar gibi tüm elektronik haberleşme araçlarına gönderdikleri bir casus yazılımla bu araçlarla yapılan tüm konuşma ve yazışmaların ele geçirilebildiğini anlatmışlar. MİT'in adli dinlemeler yapmadığının altını çizen MİT'çiler kurum olarak devlet sırlarına yönelik tehditleri ve casusluğu önlemeye karşı istihbarat amaçlı dinlemeleri yaptıklarını ifade etmişler…
Bu arada Komisyon'a yaklaşık 2,5 saat boyunca bilgi veren MİT'çilerin, kimliklerini gizleyip takma isim kullandıkları halde sunumda bunu unutarak birbirlerine gerçek adlarıyla hitap etmeleri de ilgi çekmiş. Arkadaşlar, Başbakan Erdoğan'ı, CHP eski lideri Deniz Baykal'ı ve MHP'lileri kimlerin dinlediğine ve Wikileaks belgelerinin güvenilirliğine yönelik soruları yanıtsız bırakmışlar...
ABD'yi 'kıyaslama noktası' alırsak, ortaya çıkan tablo çok çarpıcıdır. Argo, Zero Dark Thirty filmlerinin gördüğü ilgi ortada. 'ABD sineması' CIA ya da özel güvenlik birimlerinin iletişimini ve algısını nasıl yönetiyor? '24' adlı dizi bu alanda başlıbaşına bir iletişim fenomenidir. Peki bizim MİT'in günahı ne? Onun algısına sadece Başbakan mı sahip çıkacaktır? Web sitesinden başka 'ifade sahaları'
yok mudur?
Bir marka yok oluyor
Durduk yerde güçlü bir markayı yok etmek çok önemli bir karardır. İş ve iletişim işlerine kafa yoranların dikkatle izlemesi gereken bir süreçtir bu…
Medya dünyasına bomba gibi düştü haber. '125 yıllık bir 'marka gazete' isim değiştirecek. Herald Tribune artık yok.' Gazetenin sahibi olan The New York Times açıklamış: International Herald Tribune (IHT) gazetesinin adı değişecek. IHT'nin adı sonbahardan itibaren International New York Times olacakmış.
Şirketin CEO'su Mark Thompson, gazetenin yeni ismiyle uluslararası arenada daha çok varlık göstermeyi hedeflediğini söylemiş. Ne diyecekti? 'Beceremedik bu işi… Krize karşı duramadık. Tasarrufa gidiyoruz' falan mı deseydi?
Şu 'kurumsallık tarihi'ne bir bakın: Yurtdışında yaşayan ABD vatandaşları için İngilizce yayımlanan gazetenin hikayesi 1887 yılında 'Paris Herald' adıyla başlıyor. Tribune'ün devreye girmesiyle gazetenin ismi 1959'da 'New York Herald Tribune' olarak değiştiriliyor ve 1967'de bugünkü adını alıyor. Washington Post Company ve The New York Times Company'nin ortağı olduğu gazete, 2003'te Washington Post'un hissesini satmasıyla tamamen New York Times'ın eline geçiyor.
35 farklı yerde basılıp 180 ülkede satılan 'Herald Tribune' diye bildiğimiz bir marka artık yok.
Kıssadan hisse: 1. Ne oldum, demeyeceksin; ne olacağım diyeceksin… 2. (Ünlü filmden mülhem) Atları da vururlar 3. (Kapitalizmin filozof yazarı Ayn Rand'ın kulakları çınlasın) Vahşi kapitalizm ve liberalizmde merhamet, vefa, gönül gibi 'lükslere' yer yoktur… Vahşilik böyle bir şey.