Tarkan sadece Tarkan değildir 12.03.2013
Konuya Marketing Türkiye dergisinin 15 Mart'ta çıkacak sayısında biraz daha ayrıntısı ile değindim. (Girişin hafif reklam koktuğunu kabul ediyorum). Ülkemizin tartışmasız en büyük starı Tarkan, '8 Mart Dünya Kadınlar Günü' vesilesiyle olağanüstü etkili bir açıklama yaptı. Her cümlesinin altına imza atılır. Özeti şu:
'Bence kutlanacak bir gün de değildir…'
'Anneyi, anneliği kutsal sayan bu toplumda erkekler ne yazık ki hâlâ kadınları öldürüyor. Bu çelişkiyi anlamak mümkün değil. Bir yandan annesini, anneliği kutsuyor; diğer yandan başka annelere, anne adaylarına işkence ediyor, dövüyor. Hatta emeklerini sonuna kadar sömürüyor.
Kutsalla namus arasında sıkışmış bir erkekliğin zorbalığı tetikleyen hastalıklı zihnidir bu…'
'Hepimizin, kadınlara uygulanan şiddete karşı bilinçlenmesi ve sonuna kadar savaşması gerekir. 8 Mart, ancak o zaman kutlanacak bir gün olur…'
Mükemmel fikir. Harika düşünce… İyi bir konumlanma… Bir stardan daha fazla ne beklenir ki?
Aslında çok şey…
Akla hemen bizim 3C kuralı geliyor: Creativity-Yaratıcılık, Consistency-Tutarlılık, Continuity-Sürdürülebilirlik…
Kapitalizm ve liberalizm bizim şöhret ekonomimize, dolayısıyla şöhret iletişimine bir türlü giremediği için Tarkan çapında bir starımızın hareket alanını tahkim edebilecek payandaların oluşması yolunda atılacak her adım desteklenmelidir. Yeter ki bu arada 'süreklilik' sağlanabilsin. Çünkü yaklaşım tutarlıdır ve yaratıcıdır. Ancak süreklilik unsurunu taşıyacağı konusunda ciddi endişelerimiz var…
Philip Kotler, markanın en büyük özelliğinin 'uluslararası alanda pazarlanabilirlik' olduğunun altını çizer. 'Eğlence kültürü' alanında dünyaya sesini duyurma ve Türkiye'nin marka değerini artırabilme fırsatını yakalamış ender şöhretlerimizden biri olarak Tarkan, bu bağlamda sadece Tarkan değildir.
İş, 'kamu diplomasisi' meselesine gelip dayandığında, özellikle 'soft power' ve 'soft issue' (yumuşak güç ve konu) söz konusu olduğunda Tarkan'ın 8 Mart açıklaması, lansman toplantısına bile bizzat katılmadığı, 'kendi adını taşıyan parfümü' türünden bir magazin haberinin fazlasıyla dışına taşar. Tarkan, artık sadece 'bizim Tarkan' değildir çünkü.
O nedenle tek dileğimiz Tarkan'ın pek çok Türk ünlüsünün düştüğü hataya artık düşmemesi, çok iyi bir başlangıç yaptığı bu konuyu uzun süre sahiplenmesi… Şunu da unutmaması: İtibara katma değer,'Tarkan neyle ilgilidir?' sorusuna verilecek yanıtla ölçülemez. 'Doğa, ya da Kadın meselesi denince aklınıza kim geliyor?' sorusuna eğer hedef kitlenin büyük çoğunluğu 'Tarkan!' diyorsa, o zaman bu iletişim aksiyonu stratejik bir anlam ve derinlik kazanır. Yoksa taktik düzeyde kalır ve kısa vadede belki sempatiyi artırır, uzun vadede hiçbir işe yaramaz… O zaman da yazık olur…
Ceza alan bankalar ve itibar yönetimi
Aralarında en büyük bankalarımızın da bulunduğu toplam 12 bankaya, 'mevduat faizi, kredi ve kredi kartında rekabeti ihlal ettikleri' gerekçesiyle toplam 1 milyar 120 milyon lira para cezası verildi. Şimdi herhalde Rekabet Kurulu'nun bu kararına karşı sözkonusu bankalar Ankara İdare Mahkemeleri'ne iptal davası açacaklardır. Bunlar hukuki süreçler...
Bizi ilgilendiren işin itibar yani iletişim kısmı. Bazı banka yöneticileri, bu cezaların şimdiden onur kırıcı, itibarı sarsıcı etkilerini dile getirdiler. Eğer gerçekten itibar söz konusu ise, 'Ağlaşmakla' yetinmemeleri, sadece yasal yollardan medet ummamaları gerekir. Yasal olarak haklı olunmasına rağmen savaşın iletişim boyutunda kaybedildiği o kadar çok vaka biliyoruz ki… İnşallah, bir araya gelir adam gibi bir strateji uygularlar. Yoksa 'keten helva yanar' yine…
Nil Karaibrahimgil'in reklamı
Gerçekten çok hoş. Çok sevimli. Kendisini sevmeyene rastlamadım. Reklam da çok özenli ve keyifli hazırlanmış. Dijitürk kampanyasının yapılışı da yaygınlık ve yoğunluğu da süper… Ama…
Keşke daha bilimsel bir araştırma yaptırabilsem… Reklam herkesin aklında kalmış. Görmemiş, hatırlamayan kimse yok aslında… Ancak etrafta kime sorsam aynı yanıtı alıyorum: 'Dijitürk'ün reklamları ne diyor? Kilit mesajı ne?'. İlk yanıt şu:'Ha, şu Nil Karaibrahimgil'in reklamı mı?..'
'Evet, aynen o… Pekiyi ne diyor?
'…'
Yanıt yok…
Bazen starlar ürün ve hizmetin önüne geçiverir. Burada da biraz öyle olmuş sanki. Diğer yandan her türlü 'bıktırma' durumunda 'galiba fazla olduk' duygusunu en çabuk hissedip toparlanacak olanlar aslında 'üslup sahibi' olan kişilerdir. Nil hanımda da reklamcı arkadaşlarda da, Dijitürk yetkililerinde de bu üslup yetkinliği bol miktarda vardır aslında. Bu nedenle reklam 'güzel' olmuş zaten.
Peki işlevi ne olmuş?..
İşte ondan emin değilim…
'Bence kutlanacak bir gün de değildir…'
'Anneyi, anneliği kutsal sayan bu toplumda erkekler ne yazık ki hâlâ kadınları öldürüyor. Bu çelişkiyi anlamak mümkün değil. Bir yandan annesini, anneliği kutsuyor; diğer yandan başka annelere, anne adaylarına işkence ediyor, dövüyor. Hatta emeklerini sonuna kadar sömürüyor.
Kutsalla namus arasında sıkışmış bir erkekliğin zorbalığı tetikleyen hastalıklı zihnidir bu…'
'Hepimizin, kadınlara uygulanan şiddete karşı bilinçlenmesi ve sonuna kadar savaşması gerekir. 8 Mart, ancak o zaman kutlanacak bir gün olur…'
Mükemmel fikir. Harika düşünce… İyi bir konumlanma… Bir stardan daha fazla ne beklenir ki?
Aslında çok şey…
Akla hemen bizim 3C kuralı geliyor: Creativity-Yaratıcılık, Consistency-Tutarlılık, Continuity-Sürdürülebilirlik…
Kapitalizm ve liberalizm bizim şöhret ekonomimize, dolayısıyla şöhret iletişimine bir türlü giremediği için Tarkan çapında bir starımızın hareket alanını tahkim edebilecek payandaların oluşması yolunda atılacak her adım desteklenmelidir. Yeter ki bu arada 'süreklilik' sağlanabilsin. Çünkü yaklaşım tutarlıdır ve yaratıcıdır. Ancak süreklilik unsurunu taşıyacağı konusunda ciddi endişelerimiz var…
Philip Kotler, markanın en büyük özelliğinin 'uluslararası alanda pazarlanabilirlik' olduğunun altını çizer. 'Eğlence kültürü' alanında dünyaya sesini duyurma ve Türkiye'nin marka değerini artırabilme fırsatını yakalamış ender şöhretlerimizden biri olarak Tarkan, bu bağlamda sadece Tarkan değildir.
İş, 'kamu diplomasisi' meselesine gelip dayandığında, özellikle 'soft power' ve 'soft issue' (yumuşak güç ve konu) söz konusu olduğunda Tarkan'ın 8 Mart açıklaması, lansman toplantısına bile bizzat katılmadığı, 'kendi adını taşıyan parfümü' türünden bir magazin haberinin fazlasıyla dışına taşar. Tarkan, artık sadece 'bizim Tarkan' değildir çünkü.
O nedenle tek dileğimiz Tarkan'ın pek çok Türk ünlüsünün düştüğü hataya artık düşmemesi, çok iyi bir başlangıç yaptığı bu konuyu uzun süre sahiplenmesi… Şunu da unutmaması: İtibara katma değer,'Tarkan neyle ilgilidir?' sorusuna verilecek yanıtla ölçülemez. 'Doğa, ya da Kadın meselesi denince aklınıza kim geliyor?' sorusuna eğer hedef kitlenin büyük çoğunluğu 'Tarkan!' diyorsa, o zaman bu iletişim aksiyonu stratejik bir anlam ve derinlik kazanır. Yoksa taktik düzeyde kalır ve kısa vadede belki sempatiyi artırır, uzun vadede hiçbir işe yaramaz… O zaman da yazık olur…
Ceza alan bankalar ve itibar yönetimi
Aralarında en büyük bankalarımızın da bulunduğu toplam 12 bankaya, 'mevduat faizi, kredi ve kredi kartında rekabeti ihlal ettikleri' gerekçesiyle toplam 1 milyar 120 milyon lira para cezası verildi. Şimdi herhalde Rekabet Kurulu'nun bu kararına karşı sözkonusu bankalar Ankara İdare Mahkemeleri'ne iptal davası açacaklardır. Bunlar hukuki süreçler...
Bizi ilgilendiren işin itibar yani iletişim kısmı. Bazı banka yöneticileri, bu cezaların şimdiden onur kırıcı, itibarı sarsıcı etkilerini dile getirdiler. Eğer gerçekten itibar söz konusu ise, 'Ağlaşmakla' yetinmemeleri, sadece yasal yollardan medet ummamaları gerekir. Yasal olarak haklı olunmasına rağmen savaşın iletişim boyutunda kaybedildiği o kadar çok vaka biliyoruz ki… İnşallah, bir araya gelir adam gibi bir strateji uygularlar. Yoksa 'keten helva yanar' yine…
Nil Karaibrahimgil'in reklamı
Gerçekten çok hoş. Çok sevimli. Kendisini sevmeyene rastlamadım. Reklam da çok özenli ve keyifli hazırlanmış. Dijitürk kampanyasının yapılışı da yaygınlık ve yoğunluğu da süper… Ama…
Keşke daha bilimsel bir araştırma yaptırabilsem… Reklam herkesin aklında kalmış. Görmemiş, hatırlamayan kimse yok aslında… Ancak etrafta kime sorsam aynı yanıtı alıyorum: 'Dijitürk'ün reklamları ne diyor? Kilit mesajı ne?'. İlk yanıt şu:'Ha, şu Nil Karaibrahimgil'in reklamı mı?..'
'Evet, aynen o… Pekiyi ne diyor?
'…'
Yanıt yok…
Bazen starlar ürün ve hizmetin önüne geçiverir. Burada da biraz öyle olmuş sanki. Diğer yandan her türlü 'bıktırma' durumunda 'galiba fazla olduk' duygusunu en çabuk hissedip toparlanacak olanlar aslında 'üslup sahibi' olan kişilerdir. Nil hanımda da reklamcı arkadaşlarda da, Dijitürk yetkililerinde de bu üslup yetkinliği bol miktarda vardır aslında. Bu nedenle reklam 'güzel' olmuş zaten.
Peki işlevi ne olmuş?..
İşte ondan emin değilim…