Toplumsal mutabakat toplumda oluşur 23.03.2013
Yukarıdaki başlık şöyle devam etmeliymiş: 'Toplum yerine 'düşünme' yetkisinin, kerameti kendinden menkul bir zihniyetle kendinde olduğunu vehmedenlerin beyninde değil!'
2013 Nevruz kutlamasının sorunlar yaşanmadan tamamlanacağı konusundaki tahminimi Diyarbakır etkinliğinden bir gün öncesi, Çarşamba akşamı AHaber'de Şirin Sever'e de söylemiştim. Pek bir marifet değil elbette. Yine de netameli sayılabilecek önemli bir günün ardından durup düşünmek ve değerlendirmeleri gözden geçirme ihtiyacı duyuyor insan. 'Yerlimalı çözüm süreci'nin stratejisini, 'öncesi-sırası ve sonrası'nın aksiyonlarını belirleyen irade, politik hayal gücünün gelişmişliği ölçüsünde bu zorlu ve zorunlu dönemden mümkün olan en az hasarı almayı hedefleyerek geçecek.
En az hasar, başarı anlamına gelecektir çünkü. Silahların susmasını, insanların ölmemesini 'başarı' olarak yorumlamayanların vereceği hasardan söz ediyorum aslında. Bir de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üst kademe subaylarının yıllardır söyledikleri kulaklarımda çınlıyor: 'Güneydoğu sorununu siyasi çözüm olmaksızın sadece askeri müdahale ile çözmek mümkün değildir!'
Tarihi, kültürü ve coğrafyasıyla 'ortak' olanın ön plana çıkarılması ve siyasetin dağlardan, ait olduğu yere, parlamentoya çekilmesi 2023 Türkiyesi'nin hedeflerine ulaşma konusunda atılabilecek en sağlam adımların başında gelmektedir.
Sadece siyah ya da sadece beyaza hizmet eden, dünyadaki ve bölgedeki değişimi 'okuyamayan', 'dediğim dedik'çi köktenci zihniyetlerin, barış arzusuyla kendini gösteren toplumsal beklentiden cesaret alınarak çıkılan 'çözüm süreci' yolunda ayak direyeceklerinden kimsenin kuşkusu yok. Ayak direyenlerin en önemli handikapları nedir, diye sorulsaydı herhalde verilecek olan doğru yanıtlardan biri şöyle olurdu:
'Arıza çıkarma konusunda yetenekliler ama politik hayal güçleri bu konuda kendilerine yardımcı olamayacak kadar kısır.'
İnsan, iktidarı elde etmek için muhalefet etmekten vazgeçmiş olduklarından bile zaman zaman kuşkuya kapılabiliyor.
Muhalefetin yapması gerekenleri iktidarın üstlendiği tamamen 'bize özgü' bir süreçten geçiyoruz. Bu süreci, barışı muhalefetten çok daha fazla arzulayan sokaktaki vatandaşın sessiz desteği sonuca götürecek ve silahların susması bu destekle mümkün olabilecektir.
Kültürümüzde, düşüncelerimizde, hissiyatımızda, davranışlarımızda, reflekslerimizde etkisini ve izlerini bırakan ortak ruhi şekillenmemiz, Güneydoğu'da kan görmekten tiksinme, sıtkı sıyrılma boyutlarındadır. Ve yine aynı ortak ruhi şekillenmedir ki; bıkkınlığın karşısına 'her şey mubahtır' anlayışını katiyen getirmez.
'Toplumsal mutabakat' budur. Bu mutabakatı, kamuoyu ve vicdanını araştırmalardan doğru okuyan, doğru siyaset yapar; okuyamayan gündemin dışına düşer…
Banka müşterileri nasıl memnun olur?...
Türkiye Müşteri Memnuniyeti Endeksi (TMME) 2012 sonuçlarına göre bireysel bankacılıkta müşteri memnuniyeti, geçen yıl, 3 puan gerileyerek 70 puanla 2005 yılından bu yana en düşük seviyeye inmiş. Durum ciddi görünüyor.
Ortak kanaatlerden biri, örneğin kredi kartlarından başlayarak 'ufak ufak bir takım kesintilerle' hesap sahiplerinden fazla bedel alındığıdır. Demek ki pekçok bankamızla müşterileri arasında bir 'güven' sorunu var. Büyük paralarla yapılan 'çılgın' reklam kampanyaları, güveni tesis etmeye yetmiyor…
Tabiri amiyane ile 'Kendimi keriz gibi hissediyorum' diyenlerin sayısı az değil. Zaman kısıtı nedeniyle internetten gördüğü bazı kesintilerin manasını öğrenme çabası içine giremediği için ayrıca suçluluk duyduğunu belirtiyor pek çok kişi.
Bir kez daha anımsayalım. Algılar gerçektir. Bankaların mükemmel hizmet sunuyor olmaları demek ki yetmiyor. Tatmin bir algı meselesidir. Yarattığınız beklenti ile doğrudan ilgilidir. Beklenti yüksek, algı düşükse; tatmin de olumsuza doğru hareket eder. Bir zamanların Osmanlı Bankası'nın reklam sloganını biraz da bu yüzden unutmayız. Mükemmel bir 'beklenti yönetimi' örneğidir: 'Yok aslında birbirimizden farkımız; ama biz Osmanlı Bankası'yız!'…
2013 Nevruz kutlamasının sorunlar yaşanmadan tamamlanacağı konusundaki tahminimi Diyarbakır etkinliğinden bir gün öncesi, Çarşamba akşamı AHaber'de Şirin Sever'e de söylemiştim. Pek bir marifet değil elbette. Yine de netameli sayılabilecek önemli bir günün ardından durup düşünmek ve değerlendirmeleri gözden geçirme ihtiyacı duyuyor insan. 'Yerlimalı çözüm süreci'nin stratejisini, 'öncesi-sırası ve sonrası'nın aksiyonlarını belirleyen irade, politik hayal gücünün gelişmişliği ölçüsünde bu zorlu ve zorunlu dönemden mümkün olan en az hasarı almayı hedefleyerek geçecek.
En az hasar, başarı anlamına gelecektir çünkü. Silahların susmasını, insanların ölmemesini 'başarı' olarak yorumlamayanların vereceği hasardan söz ediyorum aslında. Bir de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üst kademe subaylarının yıllardır söyledikleri kulaklarımda çınlıyor: 'Güneydoğu sorununu siyasi çözüm olmaksızın sadece askeri müdahale ile çözmek mümkün değildir!'
Tarihi, kültürü ve coğrafyasıyla 'ortak' olanın ön plana çıkarılması ve siyasetin dağlardan, ait olduğu yere, parlamentoya çekilmesi 2023 Türkiyesi'nin hedeflerine ulaşma konusunda atılabilecek en sağlam adımların başında gelmektedir.
Sadece siyah ya da sadece beyaza hizmet eden, dünyadaki ve bölgedeki değişimi 'okuyamayan', 'dediğim dedik'çi köktenci zihniyetlerin, barış arzusuyla kendini gösteren toplumsal beklentiden cesaret alınarak çıkılan 'çözüm süreci' yolunda ayak direyeceklerinden kimsenin kuşkusu yok. Ayak direyenlerin en önemli handikapları nedir, diye sorulsaydı herhalde verilecek olan doğru yanıtlardan biri şöyle olurdu:
'Arıza çıkarma konusunda yetenekliler ama politik hayal güçleri bu konuda kendilerine yardımcı olamayacak kadar kısır.'
İnsan, iktidarı elde etmek için muhalefet etmekten vazgeçmiş olduklarından bile zaman zaman kuşkuya kapılabiliyor.
Muhalefetin yapması gerekenleri iktidarın üstlendiği tamamen 'bize özgü' bir süreçten geçiyoruz. Bu süreci, barışı muhalefetten çok daha fazla arzulayan sokaktaki vatandaşın sessiz desteği sonuca götürecek ve silahların susması bu destekle mümkün olabilecektir.
Kültürümüzde, düşüncelerimizde, hissiyatımızda, davranışlarımızda, reflekslerimizde etkisini ve izlerini bırakan ortak ruhi şekillenmemiz, Güneydoğu'da kan görmekten tiksinme, sıtkı sıyrılma boyutlarındadır. Ve yine aynı ortak ruhi şekillenmedir ki; bıkkınlığın karşısına 'her şey mubahtır' anlayışını katiyen getirmez.
'Toplumsal mutabakat' budur. Bu mutabakatı, kamuoyu ve vicdanını araştırmalardan doğru okuyan, doğru siyaset yapar; okuyamayan gündemin dışına düşer…
Banka müşterileri nasıl memnun olur?...
Türkiye Müşteri Memnuniyeti Endeksi (TMME) 2012 sonuçlarına göre bireysel bankacılıkta müşteri memnuniyeti, geçen yıl, 3 puan gerileyerek 70 puanla 2005 yılından bu yana en düşük seviyeye inmiş. Durum ciddi görünüyor.
Ortak kanaatlerden biri, örneğin kredi kartlarından başlayarak 'ufak ufak bir takım kesintilerle' hesap sahiplerinden fazla bedel alındığıdır. Demek ki pekçok bankamızla müşterileri arasında bir 'güven' sorunu var. Büyük paralarla yapılan 'çılgın' reklam kampanyaları, güveni tesis etmeye yetmiyor…
Tabiri amiyane ile 'Kendimi keriz gibi hissediyorum' diyenlerin sayısı az değil. Zaman kısıtı nedeniyle internetten gördüğü bazı kesintilerin manasını öğrenme çabası içine giremediği için ayrıca suçluluk duyduğunu belirtiyor pek çok kişi.
Bir kez daha anımsayalım. Algılar gerçektir. Bankaların mükemmel hizmet sunuyor olmaları demek ki yetmiyor. Tatmin bir algı meselesidir. Yarattığınız beklenti ile doğrudan ilgilidir. Beklenti yüksek, algı düşükse; tatmin de olumsuza doğru hareket eder. Bir zamanların Osmanlı Bankası'nın reklam sloganını biraz da bu yüzden unutmayız. Mükemmel bir 'beklenti yönetimi' örneğidir: 'Yok aslında birbirimizden farkımız; ama biz Osmanlı Bankası'yız!'…