Türkiye''yi ''okumadan'' olmaz… 14.02.2013
Türkiye'de yüzlerce halkla ilişkiler şirketi var (aslında binlerce)… Aslında kendilerine 'Halkla İlişkiler Ajansı' diyen pek kalmadı. Hepsi 'İletişim Danışmanlığı Şirketi' oldu maşallah. Bakkalların azalması gibi bir durum. Önce market oldu hepsi; sonra da süper market… Utanmasalar, Mall, Super Mall, Mega Mall, diye gidecekler…
Bu binlerce Halkla İlişkiler ajansından sadece 23'ü 'İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği' İDA'ya kabul edilmiştir. 'Kabul edilme' sözü kasıtlı kullanılmıştır. Çünkü İDA, dünyadaki çatı örgütü ICCO'ya bağlıdır ve üyelerinin dünya standartlarında iletişim hizmeti vermeyi kabul etmeleri, böyle yaptıklarını kendilerini denetleterek kanıtlamaları ve belli sayı ve kalitede 'iletişim danışmanı'nı bünyelerinde bulundurmaları gerekir.
Ciddi firmalar iletişim danışmanlığı hizmeti alacakları zaman İDA'nın web sitesinde listesi bulunan ajanslar arasından dilediklerine konkur çağrısı yapmaktadırlar. Bu 23 ajans da zaten ciro olarak PR sektörünün %50'sinden fazlasını oluşturmakta, diğer binlerce ajansın toplamından fazla iş yapmakta.
İDA mesleki gelişim doğrultusunda her ay bir konuşmacıyı davet ediyor. Katılım çok iyi. Tüm üye ajanslardan yüzden fazla katılımcı Türkiye'yi ve hayatı 'okuma' konusunda ciddi dersler almakta. Keşke mekân müsait olsa da, herkese özellikle de siyasilere açık olsa. Ancak Beşiktaş Belediyesi İDA'ya Levent Kültür Merkezi'ni tahsis etmiş. O salon da zaten 100 -150 kişi alıyor…
Son konuşmacı, araştırma şirketi Konda'nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır idi. Rakamlarla, trendleri de göstererek ülkemiz halkı ve seçmeninin nasıl 'doğru' okunabileceğini anlattı. Çok ilginçti. Ben kendi adıma çok şey öğrendim. Hem siyasi iletişim adına, hem de herhangi bir ürün veya hizmeti pazarlamak adına…
Ağırdır'ın sunumu içinde bence en çarpıcı bölümlerden biri hiç şüphesiz Başkanlık sisteminin bu halk tarafından nasıl kabullenebileceği meselesiydi… Analiz sonucu çok netti aslında. 'Kürt meselesi' çözülmeden Başkanlık sisteminin benimsenmesi olası görünmüyordu. Ben kendi adıma, rakamlardan ve de Sayın Başbakan'ın son dönemdeki yaklaşımından çözümlenmesi gereken bir 'mesele' daha olduğuna kanaat getirdim: Silahlı Kuvvetler'in iade-i itibarı… Dilerseniz buna bir de AB karşısında tutum konusunu da ekleyebilirsiniz…
Halkın nabzını sürekli araştırmalarla elinde tutan ve iletişimi nasıl yöneteceğine kafasına göre değil, milletin vicdanı ve ortak ruhi şekillenmesine göre karar vermek için bu araştırmaların oluşturduğu gösterge paneline (dashboard) bakan Başbakan'ın son dönemdeki iletişim yaklaşımını daha iyi anlamamızı sağladığı için sayın Ağırdır'a ve İDA'ya şükran borçluyuz… Keşke CHP de o dashboard'a bakıp siyasetini öyle kurgulasa, sadece Başbakan'a ve AK Parti'ye saldırarak iktidar olunamayacağını görse…
'Kimi zaman algı,
olgunun önüne geçer'
Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi Bey'in dünkü köşe yazısı, Samsun'u ziyaret eden Amerikalılar konusundaki bilgi eksikliği nedeniyle ortaya çıkan tuhaf atmosferle ilgiliydi. ABD'nin Ankara Büyükelçiliği Siyasi Bölüm Diplomatı Adam Cardwell, Hava Ataşesi Albay Ralph Hanson ve Deniz Ataşesi Yarbay Michael Buckley, Samsun'da Vali Vekili ve Belediye Başkanı'yla görüşmüşler. Sonra da bu görüşmeyle ilgili olarak 'Bu bir nezaket ziyareti'ydi demişler. Samsun Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Amerikalılar ile Samsun Limanı ile ilgili bir görüşme yaptıklarını ifade etmiş.
Dünya görüşü milliyetçilik üzerinden şekillenen kesimlerde bu konudaki hassasiyete dikkat çekiyor Abdülkadir Bey ve geçmişte yaşanan pek çok terör olayının öncesindeki bu türden ziyaretlerden örnekler veriyor. Milliyetçi görüşü temsil edenlerin Samsun'a özel bu hassasiyetinin dikkate alınması gerektiğini söyleyen Abdülkadir Bey'in şu ifadesi, sadece iletişim disiplini için değil pek çok alan için son derece geçerli bir tespit:
'Çünkü kimi zaman algı, olgunun önüne geçer.'
Nabız tutmasını bilen gazetecilerin 'tecrübe konuşuyor' dedirten yaman bir sezgisidir bu ifade. BDP'lilerin 17 Şubat'ta yapacakları Karadeniz gezisini de hatırlatan Abdülkadir Bey, bu hassas bölgedeki müphem rahatsızlığa işaret ederken çözüm sürecinden etkilenecek herkese çok açık bir mesaj veriyor.
Algının olgudan önce gelmemesi en büyük dileğimiz. Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in 'Yerli malı süreç' dediği bu çok özel dönemin dışarıdan sabote edilmesinin önüne geçmek zor olsa da mümkün...
'Bir bakmışsınız,
Baykal Başkan…' (2)
Bu başlıkla bir yazı yazmıştım geçenlerde. CHP'nin eski lideri 3 yıl aradan sonra partisinin kapalı grup toplantısında kürsüye çıkmaz mı? Konuşması da bir milletvekili tarafından tarihe geçmesi için olmalı, kayda alındı falan...
Israrın karşılık bulmadığı noktada hüsran başlar. Demek ki sayın Deniz Baykal, Birgül Ayman Güler Hanımefendi'nin meşhur hamlesiyle belirginleşen ayrışma sırasında mevcut durumdan lehine bir 'karşılık' alabileceğini düşünmüş olmalı. Galiba, İmralı süreci, öngörüldüğü gibi gerçekten de yurtdışındaki merkezlerden başlayarak içimize kadar pek çok alandaki irili ufaklı fay hatlarını da tetikliyor... Durumdan vaziyet çıkarabilecek pek çok siyasi kişi ve kurum, tamamen Türkiye'ye has bu özel çözüm sürecinde kendilerine özgü beceri ve zaaflarıyla birlikte kendilerini sahada bulacaklar demektir.
Abdülkadir Selvi'nin dünkü çok önemli yazısıyla Baykal'ın uzun bir aradan sonra kendisini kürsüde partili arkadaşlarına hitap ederken bulması arasında hatırı sayılır bir alâkadan söz edemez miyiz? Bence ederiz. Becerilerimiz ve zaaflarımızın bu sürece köstek ya da destek olması niyetlerimizle birebir ilgilidir.
Belki de Sayın Baykal'ın tam da şu dönemde yüklenmeyi arzuladığı siyasi misyonla partisi içindeki gücünün azlığı çokluğu ile hiçbir ilgisi olmayabilir de.... 'Zamanlama' (timing) meselesi bazen 'manidar' değil, üzerinde kafa yormaya değmeyecek bir netlikte de karşımıza çıkabilir.
Bu binlerce Halkla İlişkiler ajansından sadece 23'ü 'İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği' İDA'ya kabul edilmiştir. 'Kabul edilme' sözü kasıtlı kullanılmıştır. Çünkü İDA, dünyadaki çatı örgütü ICCO'ya bağlıdır ve üyelerinin dünya standartlarında iletişim hizmeti vermeyi kabul etmeleri, böyle yaptıklarını kendilerini denetleterek kanıtlamaları ve belli sayı ve kalitede 'iletişim danışmanı'nı bünyelerinde bulundurmaları gerekir.
Ciddi firmalar iletişim danışmanlığı hizmeti alacakları zaman İDA'nın web sitesinde listesi bulunan ajanslar arasından dilediklerine konkur çağrısı yapmaktadırlar. Bu 23 ajans da zaten ciro olarak PR sektörünün %50'sinden fazlasını oluşturmakta, diğer binlerce ajansın toplamından fazla iş yapmakta.
İDA mesleki gelişim doğrultusunda her ay bir konuşmacıyı davet ediyor. Katılım çok iyi. Tüm üye ajanslardan yüzden fazla katılımcı Türkiye'yi ve hayatı 'okuma' konusunda ciddi dersler almakta. Keşke mekân müsait olsa da, herkese özellikle de siyasilere açık olsa. Ancak Beşiktaş Belediyesi İDA'ya Levent Kültür Merkezi'ni tahsis etmiş. O salon da zaten 100 -150 kişi alıyor…
Son konuşmacı, araştırma şirketi Konda'nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır idi. Rakamlarla, trendleri de göstererek ülkemiz halkı ve seçmeninin nasıl 'doğru' okunabileceğini anlattı. Çok ilginçti. Ben kendi adıma çok şey öğrendim. Hem siyasi iletişim adına, hem de herhangi bir ürün veya hizmeti pazarlamak adına…
Ağırdır'ın sunumu içinde bence en çarpıcı bölümlerden biri hiç şüphesiz Başkanlık sisteminin bu halk tarafından nasıl kabullenebileceği meselesiydi… Analiz sonucu çok netti aslında. 'Kürt meselesi' çözülmeden Başkanlık sisteminin benimsenmesi olası görünmüyordu. Ben kendi adıma, rakamlardan ve de Sayın Başbakan'ın son dönemdeki yaklaşımından çözümlenmesi gereken bir 'mesele' daha olduğuna kanaat getirdim: Silahlı Kuvvetler'in iade-i itibarı… Dilerseniz buna bir de AB karşısında tutum konusunu da ekleyebilirsiniz…
Halkın nabzını sürekli araştırmalarla elinde tutan ve iletişimi nasıl yöneteceğine kafasına göre değil, milletin vicdanı ve ortak ruhi şekillenmesine göre karar vermek için bu araştırmaların oluşturduğu gösterge paneline (dashboard) bakan Başbakan'ın son dönemdeki iletişim yaklaşımını daha iyi anlamamızı sağladığı için sayın Ağırdır'a ve İDA'ya şükran borçluyuz… Keşke CHP de o dashboard'a bakıp siyasetini öyle kurgulasa, sadece Başbakan'a ve AK Parti'ye saldırarak iktidar olunamayacağını görse…
'Kimi zaman algı,
olgunun önüne geçer'
Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi Bey'in dünkü köşe yazısı, Samsun'u ziyaret eden Amerikalılar konusundaki bilgi eksikliği nedeniyle ortaya çıkan tuhaf atmosferle ilgiliydi. ABD'nin Ankara Büyükelçiliği Siyasi Bölüm Diplomatı Adam Cardwell, Hava Ataşesi Albay Ralph Hanson ve Deniz Ataşesi Yarbay Michael Buckley, Samsun'da Vali Vekili ve Belediye Başkanı'yla görüşmüşler. Sonra da bu görüşmeyle ilgili olarak 'Bu bir nezaket ziyareti'ydi demişler. Samsun Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Amerikalılar ile Samsun Limanı ile ilgili bir görüşme yaptıklarını ifade etmiş.
Dünya görüşü milliyetçilik üzerinden şekillenen kesimlerde bu konudaki hassasiyete dikkat çekiyor Abdülkadir Bey ve geçmişte yaşanan pek çok terör olayının öncesindeki bu türden ziyaretlerden örnekler veriyor. Milliyetçi görüşü temsil edenlerin Samsun'a özel bu hassasiyetinin dikkate alınması gerektiğini söyleyen Abdülkadir Bey'in şu ifadesi, sadece iletişim disiplini için değil pek çok alan için son derece geçerli bir tespit:
'Çünkü kimi zaman algı, olgunun önüne geçer.'
Nabız tutmasını bilen gazetecilerin 'tecrübe konuşuyor' dedirten yaman bir sezgisidir bu ifade. BDP'lilerin 17 Şubat'ta yapacakları Karadeniz gezisini de hatırlatan Abdülkadir Bey, bu hassas bölgedeki müphem rahatsızlığa işaret ederken çözüm sürecinden etkilenecek herkese çok açık bir mesaj veriyor.
Algının olgudan önce gelmemesi en büyük dileğimiz. Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in 'Yerli malı süreç' dediği bu çok özel dönemin dışarıdan sabote edilmesinin önüne geçmek zor olsa da mümkün...
'Bir bakmışsınız,
Baykal Başkan…' (2)
Bu başlıkla bir yazı yazmıştım geçenlerde. CHP'nin eski lideri 3 yıl aradan sonra partisinin kapalı grup toplantısında kürsüye çıkmaz mı? Konuşması da bir milletvekili tarafından tarihe geçmesi için olmalı, kayda alındı falan...
Israrın karşılık bulmadığı noktada hüsran başlar. Demek ki sayın Deniz Baykal, Birgül Ayman Güler Hanımefendi'nin meşhur hamlesiyle belirginleşen ayrışma sırasında mevcut durumdan lehine bir 'karşılık' alabileceğini düşünmüş olmalı. Galiba, İmralı süreci, öngörüldüğü gibi gerçekten de yurtdışındaki merkezlerden başlayarak içimize kadar pek çok alandaki irili ufaklı fay hatlarını da tetikliyor... Durumdan vaziyet çıkarabilecek pek çok siyasi kişi ve kurum, tamamen Türkiye'ye has bu özel çözüm sürecinde kendilerine özgü beceri ve zaaflarıyla birlikte kendilerini sahada bulacaklar demektir.
Abdülkadir Selvi'nin dünkü çok önemli yazısıyla Baykal'ın uzun bir aradan sonra kendisini kürsüde partili arkadaşlarına hitap ederken bulması arasında hatırı sayılır bir alâkadan söz edemez miyiz? Bence ederiz. Becerilerimiz ve zaaflarımızın bu sürece köstek ya da destek olması niyetlerimizle birebir ilgilidir.
Belki de Sayın Baykal'ın tam da şu dönemde yüklenmeyi arzuladığı siyasi misyonla partisi içindeki gücünün azlığı çokluğu ile hiçbir ilgisi olmayabilir de.... 'Zamanlama' (timing) meselesi bazen 'manidar' değil, üzerinde kafa yormaya değmeyecek bir netlikte de karşımıza çıkabilir.